*kaçış*

45 8 0
                                    

Küçüklüğümüzden bu yana, bize kader ile ilgili öğretilen üç gerçek vardır.
Birincisi: doğacağın gün.
İkincisi: öleceğin gün.
Üçüncüsü ise: evlenip, hayatının geriye kalan yaşamını geçireceğiniz insandır.

Sen daha, göze güzel gelen bu kirli dünyaya gözlerini açmadan bu üç şey senin alın yazın olarak yazılır, kaderin olarak bilinir.

Yengem her zaman alnına yazılan kişi senin karşına çıkınca dilin lal olur, ağzına mühür vurulur derdi.
Çünkü kaderi yaradan, yazar. Senin için en hayırlısını alnına yazar, derdi.

Benim dilim ne lal oldu, nede ağzıma mühür vuruldu.
Sesim çıktı, isyan ettim ama beni ne görenim nede duyanım oldu.

Karar alındı hüküm verildi.

Ellerime kelepçe değil, ayaklarıma prangalar vuruldu.

Henüz on yedi yaşımda benden kadın olmam istendi.

Kirli zihinler altında töre adı verilen bu ateşe benide acımadan attılar.

Ailem dediğim insanlar ben o ateşte cayır cayır yanarken üzerime birde onlar odun attı.

Ateşimi harlayıp o ateşin içinde kül oluşumu izlediler.

Ama ben o küllerden yeniden doğacağım, beni yakanları bende yakacağım, onlar bana nasıl acımadılar ise bende acımayacağım.

Yanımda oturan adamın, alın yazım, kaderim olmadığını herkese göstereceğim.

Bana kabir azabı gibi gelen bu iki hafta sonunda bitmişti.
Küllerimden yeniden doğmanın zamanı gelmişti.

" Bak Zümra, o kadar hırçın davrandığına değdimi. Sonun yine benim yanım oldu, ömrünün sonuna kadar da benim yanım olacak.
Senin kaderin benim. Seni benden kimse alamayacak"

Yanımda oturan adamın suratına ondan iğrendiğimi belli eden bir bakış attım.
O ise aldığı o pis nefesini yüzüme doğru üfleyip.
"Bu bakışların hiç bir şeyi değiştirmez. Sen bu gece benim karım olunca bu bakışların hesabını soracağım ne de olsa" dedi.

Yüzüne daha fazla bakâmayacağımı anlayınca yüzümü ondan çevirip, ortada oynayan insanlara baktım.
Bu akşam bu konağın avlusunda düğün eğlencesine katılan insanlar, aslında benim için kutlama yapıyorlar ama bunu burda bilen sadece iki kişi var.
Gözlerimi ortada oynayan insanlardan alıp masaların etraflarındaki oturan insanlarda gezdirdim. Arkalarda oturan yengem ve dayımı görünce yüzümde oluşan gülümseme, onlara ettiğim veda içindi. Buradan giderken sadece onları özleyeceğim.
Ardından yanımızda duran masaya baktım, her şeyin olduğu gibi yine beraber olmuştu ağbeyim ve Esma'nın düğün töreni. Onların yüzündeki gülümseme ne kadar heyecanlı olduklarını gözler önüne seriyordu.

Gözlerimi onlardan alıp avlunun kapısının önünde duran Faruk ağabeye çevirdim.
Çarşı gününden sonra bir daha konuşmamıştık onunla.
Aslında ona sormam gereken sorular vardı ve cevaplarını çok merak ediyorum ama bu da onu son görüşüm olacak.
Ben bu şehirden çıkarken her şeyi bu şehirde bırakıp gideceğim ve hiç bir zaman ardıma bakıp pişmanlık yaşamayacağım. Bu yüzden şimdi aklımdaki soru işaretlerini de bu insanlarıda unutmanın vakti.

Gözlerim elinde kurdeleler ile bize doğru gelen Leyla hanımı buldu. Zamanı gelmişti artık demek' ki.

"Takılar takılacak" dedi Leyla hanım

"Ben önce bir lavaboya gitsem?" dedim, Leyla hanım yüzüne her zamanki gibi hoşnutsuzluk ifadesini yüzüne takıp.
"İyi git, ama çabuk ol" dedi.

Şuan kimsenin tavrı ile uğraşamazdım, benim onlardan daha önemli işlerim vardı sonuçta.

Masadan kalkıp merdivenlere çıktım. İkinci kata gelince ben ve Ramazan ağbey için hazırlanan odaya girdim.
Etraftı kolaçan ettikten sonra hazırlayıp yatağın altına koyduğum küçük sırt çantasını çıkardım.
Çantanın içinde olan telefonu çıkarıp odada bulunan lavaboya girdim.

ZÜMRÜDÜ ANKA   #Yeniden doğuş#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin