22-Acı (Düzenlenmiş Bölüm)

6.7K 372 11
                                    


Kader ağlarını herkes için çoktan örmüştü. Belki bir sonraki dakikaya sağ çıkılacak olması kesin değildi. Savaş verdiği sözden ötürü bu yükün altında ezilirken Sümeyra ise o gün ki işleri hep ters gitmişti. Yanlışlıkla eline enjektör batırmasından elinde olan kahveyi dökmesine kadar. Kan bağıydı onunkisi. Hissetmiş olması büyük bir ihtimaldi. Savaş başını ellerinin arasına almış İstanbul'a giden uçağın ardından üniformasını umursamadan pistte oturmuş deli gibi düşünüyordu. Ne diyecekti? Bunu nasıl anlatacaktı...

Ölümü engelleyebilecek gibi neden söz vermişti ki? Aptaldı. Büyük bir aptaldı. Kaderi ne o ne de başka kimse önleyemez kimse değiştiremezdi. Yapılacak tören için İstanbul'a gitmeleri gerekiyordu. Nasıl gidecekti ki nasıl söyleyecekti? Onlar için hazırlanan uçakta herkes yerini almıştı. Tek sorun Savaş'tı. Hayatında kimseye söz vermemişken nasıl olurda verdiği ilk sözü tutamazdı ki? Savaş olmayacak bir söz vermişti. Tıpkı yeryüzündeyken yıldızlara dokunmak gibi. Giray arkadaşının yanına geldi yanına eğildi ve yavaşça elini omuzuna koydu. Bu onlar için 'buradayım dostum her daim burada olacağım' anlamına geliyordu. Savaş yavaşça başını kaldırdı. Söylemek istediği onca şey varken hiçbir şey söyleyemiyordu. Sözleri dilinde düğümleniyordu konuşamıyordu. Kafasını kaldırıp arkadaşına baktı. Onu evire çevire dövmesini bekledi. O kadar çok istedi ki bir için dile getirdi sandı. Belki de acısı ve aptallığının boyutunu böylece hissetmezdi.

"Savaş hadi kalk gidiyoruz." Arkadaşının sesini duysa da algılayamıyordu. O kadar tuhaf duygular içindeydi ki şuan anlatmak için kelimeler yeterli olmazdı. Ruhu acı çekiyordu ki bu fiziksel acıdan kat be kat daha çok acıtıyordu canını. Uçağa gitmesi gerektiğini tutamadığı sözün hesabını vermesi gerekiyordu. Usulca yerinden kalktı ve onlar için hazırlanmış olan uçağa doğru ilerledi. Eğer timden birini kaybedecek olursak diye üzülen Giray'ken Savaş da acı çekiyordu. Giray bir komutan olduğu için. Savaş'sa söz verdiği için. Tutulamayan söz için.

Sümeyra için.

*

Tim İstanbul'a iniş yapmıştı. Haber evlerine gitmişti. Şimdi Savaş için en zor olan kısımdı. Sümeyra.

Her ne kadar gelmeyin bununla tek başıma yüzleşmem gerek dese de timdeki kimse kabul etmemiş hiç kimse Savaş'ı yalnız bırakmak istememişti. Hastaneye gelince duraksadı. Karşısına aldığında onu yerle bir edecek sözleri söyleyecekti istemeden de olsa. Hastaneye girdiler. Haliyle insanlarda şaşırmışlardı bu kadar askeri bir anda görünce. Korkanlarda olmuştu. İki ölüm yeri vardı. Az önce bir ölüm yerinden çıkıp başka bir ölüm yerine gelmişlerdi.

Hastane ve dağlar. Giray danışmadan hangi bölümde görev yaptığını sordu. Ağır adımlarla asansöre doğru ilerledi Giray. Arkasında Savaş ve geri kalan tim üyeleri.

Kata çıkınca en önde yürümeye başladı Savaş. Sanki bu benim suçum sizin değil bu yükü ben sırtlanacağım der gibi. Koşuşturan doktorları ve hemşireleri gördü. Belki de az önce ki gibi birileri ölüyordu. Savaş adeta donmuş bir insan olmuştu. Belki de bu onun savunma mekanizmasıydı. Sevdiği birini kaybedince kendini donduruyor olabilirdi. O sırada düşüncelerini bir kenara savurdu. Odadan güler yüzle çıkan Sümeyra'yı görünce söylemek için hazırladı onca şey çöpe gitmişti. Sümeyra bir elinde dosyalar diğer elinde ise ilerliyordu. Ona bakmıyordu, dosyalarla ilgileniyordu. Fark etmeden de olsa timin yanına geldi.

Kafasını kaldırıp baktığında önde Savaş'ın gözlerini görünce anlayamadı. Sonra arkasına bakınca iri yarı askerler gördü. Hepsine bir göz aşinalığı vardı Arslan sayesinde ama bir eksiklik vardı.

Emir.

Gözlerini Savaş'a kitleyip bakmaya başladı. Nasıl başlayacağına karar veremiyordu.

"Sümeyra..." O anda şimşekler çaktı Sümeyra'nın kafasında. Burada Emir yoktu. Timin hepsi buradaydı ama Emir yoktu ve Savaş'ın kızarmış gözleri bir şeyler anlatmak istiyordu sanki.

Emir...

Olamazdı değil mi? Kaşlarını çattı bana cevap ver dercesine.

"Emir... Savaş o nerede?"

"Çok. Çok üzgünüm." O anda elinde olan kahve ve dosya birden yere düştü. Ne demişti çok üzgünüm mü? Olmuş olamazdı değil mi? Gözleri doldu. Ama direndi. Dişlerini sıkmaya başladı. Gözyaşları akmak için çaba gösterirken Sümeyra'nın içinde bir savaş çıkmıştı. Savaşı Savaş başlatmıştı.

"Emir. Şehit düştü." Bacakları onu taşıyamadı ve dizlerinin üstüne düştü. İşte şimdi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Nasıl olabilirdi ki? Tim daha toplanmamışken aramıştı ablasını. Savaşta dizlerinin üstüne çöktü ve ona sarıldı. Koridordaki hasta yakınları anlamamış bir şekilde onları izliyordu. Ablası hissetmişti. Bugün eline enjektör batması elinde olan kahveyi dökmesi...

Canını hissetmiş olmalıydı. Canından can koptuğunu hissetmişti.

Sümeyra Savaş'ın göğsünü yumruklamaya başladı. Suçlu oydu o ona söz vermişti. Görev bittiğinde tim ayrıldığında canlı kanlı kardeşini karşısında görecekti. Savaş'ın kalbi Sümeyra'nın söylediği sözlerle buzdan bir kalp olmuştu artık.

"Senin yüzünden. Senin yüzünden. Sen bana söz verdin. O iyi gelecek dedin." O anda hızla yerinden kalkıp tuvalete koştu kabine girip kapısını kilitledi ve yere çöktü. Savaş hemen tuvalete koşup onu sakinleştirmeye gitti. Ama kapısı kapalı olan sadece tek bir kabin gördüğünde anladı ve hemen kapıyı yumruklamaya başladı.

"Sümeyra aç kapıyı. Lütfen."

"Git. Yalnız bırak beni. Acımı tek başıma yaşamak istiyorum. Defol git." Savaş da yere çöktü eliyle kabine son bir kere daha vurdu ve başını kabine yaslayıp konuşmaya başladı. "Bu acıyı tek başına yaşayamazsın."

"Nereden biliyorsun ki? Kardeşin mi öldü senin nerden bileceksin sen. Sen söz verdin verdiğin sözü bile tutamayan bir adamsın." Öfke ve acı aynı anda vücut bulmuştu. Kardeşinin acısıyla Savaş'ı kendinden daha da uzaklaştırıyor onun daha fazla acı çekmesine sebep oluyordu. Kimse önleyemezdi ki ölümü Savaş nasıl önlesin? "Nereden biliyorum öyle mi?" Savaş'ın aklına o anlar geldi birden. Küçükken aynı Sümeyra gibi acı çekmişti. Küçücük kalbiyle o yükü kaldırmıştı Savaş. Aslında espriliydi kendini bunun arkasına saklıyordu.

"Benim babam öldü. Neden biliyor musun? Ben sana söyleyeyim. Emir gibiydi polisti. Amansız bir kurşun onu hazırlıksız yakalamıştı. Bana babamın künyesini verdiklerinde beş yaşındaydım elime de resmini tutuşturdular. Hani haberlerde gösterirler ya resmi taşıyan birisi olur. O bendim. Yüreği parçalanan bendim. Buna rağmen ayakta duran da bendim. Hayatımda ilk defa söz verdim. O sözü de tutamadım. Artık ben söz vermem Sümeyra canımın yanacağını bile bile söz vermem. Emir ellerimde şehit düştü biliyor musun? Ablamı yalnız bırakma dedi. Son sözü bu oldu. Kalbimin patlarcasına ağrımasını göze alıp söz vermem. Aynı acıyı iki kere yaşadıktan sonra eline al tabancayı sık kafama gıkım çıkmaz. Sen haklısın, söz verdim ve tutamadım. Özür dilerim."

Kabinin ardında hıçkıra hıçkıra ağlayan Sümeyra'nın iç çekiş sesleri geliyordu. Kardeşini kaybetmenin acısını yaşıyordu.

Yeşil BeyazWhere stories live. Discover now