26 : Unutursam Fısılda

1.5K 113 22
                                    

Masal gibi başlıyor bazı hikâyeler. Ben kendi masalımı bulmuştum. Seneler sonra prensime kavuşmuş, onunla bulutların üstündeki şatomuzda yaşıyordum. Ozan'la birlikte olduğum anlar dolu doluydu. Mutluyduk. Öyle güzel anlar yaşıyorduk ki anlatmaya kelimeler yetmez. Günler haftaları kovalıyor, ömrümüze taze güzellikler getiriyordu. Ömrümüze yeni katılan günlerin arasına Ceren'i istemede katılmıştı.

Ceren'in babası Hikmet Bey, Ferhat'ı çok sevmişti. Aileler de tanışınca isteme günü kararlaştırıldı. Ferhat'ın anne, babası ve kız kardeşi gelmişti. Ağabeyleri ve ablaları bu törene nezaketen katılamayacağını söylemişti. Biz de fazla üstelememeye karar vermiştik. Ferhat'ın küçük kardeşi Buse geldiğinden bu yana Ceren'e kötü kötü bakıyordu. Aralarındaki gergin elektrik beni bile etkisi altına almıştı. Ceren, kahveleri getirdiğinde gülümsüyordu. Ferhat, yine tuzlu kahve içeceği için hiç mutlu değildi. Bir insana üçüncü kez tuzlu kahve biraz fazlaydı. Ferhat, dudaklarını büktüğünde kaşları kavislendi. Yalvaran gözlerle Ceren'e baktığında Ceren omuzlarını silkmekle yetindi. Laf lafı açtı, Ferhat'ın babası sebebi ziyaretlerinin nedenini açıkladı. Salondaki tüm gözler Ferhat'ın üstündeydi. Nasıl oldu hâlâ anlamakta güçlük çekiyorum ama Ferhat ve Buse kahvelerini aynı anda dudaklarına götürdüler. Ferhat, küçük bir yudum alırken Buse kocaman bir yudum almıştı. Ağzına dolan tatla kahveyi püskürttü. Bu sefer tüm gözler onun üstündeydi.

"Bu ne be?" diye cırladı. Ceren hemen yanına gitti ve fincanı elinden aldı.

"Kahve işte."

"Bu nasıl kahve?" diye bağırmaya devam ediyordu. O an ne olduğunu anlamıştım, kahveler karışmıştı. Bunu düşünemeyecek kadar heyecanlı olan Ceren fincanı dudaklarına götürdü ve suratını buruşturarak kızın yüzüne püskürttü. Tam bir fiyaskoydu. Sonrası akıllara durgunluk verircesine yaşandı. Buse öfkeyle Ceren'in üstüne atıldı. Ferhat iki kızı ayırmak için araya girdi. Buse'nin annesi kızının kulağına yapıştı. Ben ve Ozan sessizce kenardan yaşananları izledik. Bir ara kızları ayırmayı düşündüm lakin Ozan bileğimi sıkıca kavrayıp "hamilesin sen," diye dişlerinin arasından tısladı.

Gece sonlandığında Ceren'i Ferhat'a vermişlerdi lakin Buse'yle Ceren'in arası kolay düzelmeyecek gibi görünüyordu. Tüm bu koşturmadan yorulduğumuzda Ozan bir teklifle geldi. Birkaç günlüğüne kafamızı toplamak için Antalya'ya tatile çıkmamızı istiyordu. Baş başa! Başta kabul etmedim lakin Ceren çok ısrar edince olur dedim. Anneme de iş için gideceğimi söyledim. Nihayet Antalya'ya geldiğimizde Ozan'ın babasının evinde kalıyorduk. Ev dediğime bakılmasın, kocaman havuzlu villaydı. O kadar şatafatlıydı ki bir an yanlış yere geldiğimizi düşünmeden edemedim. Ben böyle yerlere alışık değildim. Eşyalarımızı yerleştirdikten sonra sahile indik. Ilık kumların üstüne oturup dalgaların sahile vurmasını izledik. Ozan'ın omzuna başımı koymuş rüzgârın saçlarımın arasında dolaşmasına izin vermiştim. Saçlarım sırtına doğru gömülüyor bu da onun hoşuna gidiyordu. Bir ara bana döndü. Ufukta batmakta olan güneşin arkasında bıraktığı renk cümbüşüne hayranlıkla bakıyordum.

"Yaşadığımız hiçbir anı unutmanı istemiyorum. Kötü olanları bile. Seninle geçen her saniye benim ömrümde büyük izler taşıyor," dedi. Bakışları yüzüme sabitlenmişti. Gülümsedim. O an onun dudakları ahenkle yukarı kıvrıldı.

"Unutursam fısıldarsın." Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı.

"Her anını memnuniyetle fısıldarım." Aynı şekilde dudaklarımı kulağına yaklaştırdım.

"Ben de memnuniyetle hatırlarım."

Tekrar güneşin batışını izlemeye koyulduğumuzda yanımıza bir kız geldi.

PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now