18; should i ask u out?

2.1K 235 92
                                    

bu bolum sonunda diyeceksiniz artik, hissediyorum. ve bundan sonrasi soft? diyebilirim sanirim..

keyifli okumalarr.


eve döndüğümde hyunjin ve jeongin'i görmüştüm. ikisi de ısrar edip beni dışarı çıkarmak için ikna etmişti. üzerimi değiştirip hava hafiften esmeye başladığı için ince beyaz bir kazak ve beyaz pantolonumu giymiştim. telefonumu cebime atıp saçlarımı düzelttim ve birkaç bileklik takıp aşağı indim. ikisiyle çıkmış ve felix'in yanına gideceğimizi öğrenmiştim. felix heyecanla telefonda konuşuyordu. "seungmin, sana öyle bir yer göstereceğim ki, bayılacaksın! söyle o hyunjin'e acele etsin."

gülümsedim ve onaylayıp telefonu kapattım. hyunjin'in arabasına bindiğimizde jeongin ile sohbet ediyorduk. o farklı bir okuldaydı ve gelmek istemişti ama son bir ay kaldığı için gerek olmadığını söylemiştim. yine de hyunjin çoktan gelmesi için her şeyini halletmişti. "hem chan hyung ingilizce dersime girer ve bana kıyak geçer."

"onu hiç bekleme işte." mırıldandığımda ikisi de çoktan dediğimi duymuştu. "sana kıyak geçmesine gerek kalmıyordur zaten. çok iyisin."

"evet ve bu yüzden konuşma sınavını yaparken diğerlerinden ayrı değerlendirecekmiş." göz devirmiştim. aynı şeyleri sorup geçecekti işte. niye uzatıyordu ki?

jeongin başını sallayıp önüne döndü. ormanlık bir yola girdiğimizde merakla etrafa bakıyordum. hyunjin yolun kenarına doğru arabayı çekti ve indik. bir süre onlarla beraber yürüdüğümüzde felix koşarak yanıma gelmiş ve bana sarılmıştı. o kadar sıcak ve samimiydi ki, sevgisini iliklerime kadar hissediyordum ve bu çok güzeldi. bende gülümseyerek ona sıkıca sarıldım. "gel hadi."

elimi tutup koşar adım heyecanla giderken yüzümde bir gülümsemeyle onu izliyordum. bir yere geldiğimizde ormanın arasına dikilmiş meyve ağaçları vardı ve önümde ilk gördüğüm elma ağacı olmuştu. "bak, bunları biz dikmiştik. o zaman daha ilkokula bile gitmiyorduk ve babam bizi toplayıp buraya getirmişti. herkes geldikçe buraya onları da getirdik ve onlar da dikti. bunlarda senin için ama hangi meyveyi istersin bilemedim."

elindeki tohumlara bakarken gülümsemiştim. içinden şeftali olanı seçmiştim. felix önceden hazırladığı minik çapayı bana verdi ve büyüdüğünde diğer ağaçlara gelmeyecek kadar mesafe bırakıp bir yer belirledik. toprağı kazıp güzelce diktikten sonra felix bana diğer ağaçları kimin diktiğini gösterdi. "ben en çok çileği seviyorum ama çilek ağaçta yetişmediği için ve buraya dikemeyeceğimiz için elma seçtim. şuradaki yeşil elmaların olduğu ağaç."

diğerlerini gösterdi ve en son al al parlayan kirazların yanına gittik. "bu chan hyungun ağacı. siyahtan sonra kırmızı olan her şey favorisi. kirazı da çok sevdiği için dikti."

ağaç çok sağlıklı duruyordu ve kirazların hepsi, neredeyse toplanmak istiyor gibi duruyordu. "daha birkaç haftası var ama istersen alıp tadına bakabilirsin."

ağaca yaklaşıp yüzümde gülümsemeyle kirazlara bakarken aslında bende sen sevdiğim meyve ile bakışıyordum. kiraz ve şeftali vazgeçilmezimdi. günün her saati bıkmadan yiyebilirdim. bir dala uzanıp alırken belimde bir elin varlığını hissettiğim ve kolumun üzerinden uzanan dövmeli kolunu görünce yutkundum. benden önce kirazlara ulaşıp avucuma bırakmış ama hala geri çekilmemişti. "özür dilerim."

kulağımın dibinde fısıldayınca yutkundum. bir anda nereden çıkmıştı? felix neredeydi?

"sen tekrar döndükten sonra, seni kendimden uzaklaştırmaya çalıştım çünkü alışmaktan korktum. senin için heves olmasından korktum. geldiğin iki haftada hayatımın her alanında yer aldın ve sen gidince, aklımdan atmak istedim. oraya aitsin diye. tekrar buraya gelince de, bu aklıma geldi. yine gideceksin ve eğer sana alışırsam, aşık olursam diye korktum. çünkü çok güzelsin ve hiçbir zaman sana yakın olmaktan kendimi alıkoyamadım."

teacher's petWhere stories live. Discover now