9; back to london

2K 269 61
                                    

hyunin fici evlatlik gibi kalmis ona da kosun bakin hemen 🏃‍♂️

kisa bi bolum ama seung londra'ya donup ne yapiyor, chan ve felix seungmin gittikten sonra nasil oluyor, ona bakacagiz

fic icin fikri de ben instagram da sevdigim bir edit hesabindan aldigimi soylemistim. yani bu fic hakkinda yazacaginiz seyler sadece bana degil ona karsi da yaptiginiz bir saygisizlik olur. umarim bunu goz onunde bulundurursunuz.

keyifli okumalar.

mark ve lucas geleceğim için çok heyecanlılardı. aktarma yaparken onlara haber verecektim ve saati hesaplayıp beni almaya geleceklerdi.

ama aklım hala geride bıraktıklarımdaydı. gökyüzünde uçarken kore'ye son kez yukarıdan baktım. rüya gibi iki hafta geçirmiştim ve kalbim ağrıyordu.

felix giderken ağlamıştı. nasıl oldu bilmiyorum ama bana çabucak alışmıştı. hyunjin de oldukça düşük bir moddaydı ve hiç şaka ya da drama queen gibi rol yapmamıştı. fazla konuşmamıştı bile.

seungmin oflayarak başını cama yasladı. küçücük cam onu daha çok boğunca geri çekildi ve onları unutmak adına uyumaya karar verdi.

-

"felix, artık ağlamayı bırakır mısın?" chan kardeşine sarılırken, aslında o da boğuluyormuş gibi hissediyordu. okulunda öğrencisi olan ve evinde odasının karşısında hep denk geldiği o çocuk gitmişti. diğer öğrencilerinden farklıydı ve chan'ın hoşuna giden buydu.

"bilmiyorum hyung. sanki seungmin gerçekten benim diğer yarım gibiydi. beni biliyorsun, insanlarla kolay kaynaşamam ama o çok farklıydı ve onunla çok rahattım."

"evet, farklıydı ama ait olduğu yer orası. evi, hayatı, yaşamı orada. elimizden bir şey gelmez bebeğim." felix biraz daha ağlayıp rahatlamış ve sonra geri çekilmişti. yüzünü yıkamaya gidince chan peşinden bakıp iç çekti. hyunjin, chan'a baktı. "seungmin'den hoşlanmıyordu. bunun için korkma. sadece bizim gibi yakın hissettiği için gitmesini istemiyordu. bende öyle."

"ondan korkmadım. yani olabilir belki, her neyse. olmaması daha iyi. sonuçta gitti yani. giden birinden hoşlanamaz. hem seungmin buraya ait değildi." chan saçma cümleler kurarken hyunjin onun haline baktı.

"ondan hoşlandın. öğrencin olmasına rağmen seni etkiledi. saklamana gerek yok hyung. kuzeninim ve seni anlayabiliyorum." chan yutkundu. öyle miydi? bundan kendi bile emin değildi. "dediğim gibi. o ait olduğu yere geri döndü. yapabileceğimiz bir şey yok. bizde kendi hayatımıza bakmalıyız."

hyunjin uzatmamak için başını salladı. çünkü hyungunun da üzgün olduğunu fark etmişti. kimse seungmin'in gitmesini istemiyordu. felix yüzünü yıkamıştı ama kırmızı yanakları ve burnuyla gelip hyunjin'e sarılmıştı. hyunjin de kuzenine sıkıca sarıldı. chan onları izlemiş ve ardından kafasını dağıtmak için dışarı çıkmıştı.

sürekli aklına dolanıp duruyordu. ilk karşılaştıklarındaki sert tavrı, söyledikleri, ardından şaşkınlığı ve birden saygılı bir şekilde konuşması aklına geldi. kendi kendine güldü. insanlardan gerçekten nefret ediyordu çünkü chan'ı ilk görüşünden beri tersleyerek konuşmuştu.

sonra ise git gide daha çok yakınlaşmışlardı ve chan kendini engelleyememişti. seungmin'e bir sınır belirlememiş ve okul dışında hep samimi olmuştu. şimdi samimi olmasının cezasını çekiyordu. emindi ki, seungmin'in hyung demesine izin vermese, onu diğerleri ile tanıştırmasa ve yemek olayını kabul etmese, seungmin de ona karşı okuldaki gibi saygılı olur ve bu kadar samimi olmazdı. ama chan kendi istemiş ve kendi çekmişti.

derin bir nefes verip yürümeye devam etti ama ne kadar yürürse yürüsün, bu ona hiçbir fayda sağlamadı.

-

uçaktan indiğim gibi lucas koşarak bana sarıldı. ardından mark ile sarıldık ve mark'ın arabasına yöneldik. ikisi birlikte kaldığı için bende onlarla kalacaktım. zaten hala kaydım buradan kore'ye geçmemişti.

arabanın camını açıp başımı dışarı uzattım. özlemiştim. bu havayı, bu ortamı, bu hissi özlemiştim.

eve geldikten sonra akşama kadar dinlenmiştim. akşam onlar yemek yedikten sonra çıkmıştık. dışarıda dolaşıp gezerken lucas bizi bara götürmüştü.

mark gülerek dans eden lucas'ı videoya alırken bende onların fotoğrafını çekip paylaşmıştım.

'döner dönmez kötü yola sürüklendim..'

telefonumu kapatıp kenara koyacakken bir arama aldım. yabancı bir numaraydı. merak edip açtım. "merhaba?"

"selam, seungmin. benim felix. sadece sorunsuz vardın mı diye merak ettiğim için chan hyungtan numaranı almıştım." iyi de, şu an kullandığım yurtdışı hattımdı ve onu chan hyunga ne zaman vermiştim ki?

"hyung, gittiğimde yani eğer konuşmak istersen bu numaramı kaydedebilirsin." başını sallamış ve yazdığım numarayı kaydetmişti.

"ah, evet. selam felix. bir dakika bekleteceğim." daha sessiz bir alana geçip konuşmaya devam ettim. "sorunsuz bir şekilde geldim. aradığın için teşekkürler. nasılsın?"

"iyi sayılır. seni özledim sanırım. ne hyung ya, bakma öyle yalan mı söyleyeceğim min'e? neyse, sanırım arkadaşlarınlasın. müsait olduğun bir zaman konuşuruz."

"tabi ki de, saat farkı var ama istediğin zaman arayabilirsin. şu an çok yüksek sesli bir ortamdayım ama söz, müsait olunca seni arayacağım."

"güzel, dikkat et kendine."

"sende öyle." telefonu kapatınca iç çektim. oflayarak yerime döndüm. karşımdaki ikileye odaklanmış ve onlarla beraber eğlenmiştim.

-

burada olan okuluma döndüğümde tanıdıklarım gelip özlediğini söylemişti. bende onları özlemiştim. buradaki ortamım güzeldi.

okuldaki hocalarımla konuşmuş ve dersi dinlerken derin bir nefes vermiştim.

şimdi onun dersinde olabilirdim.

onunla ingilizce konuşmak için fırsat kovalıyor olabilirdim.

oflayarak başımı sıraya koydum. buna alışmam gerekiyordu. ona karşı bir hissim oluşmamalıydı. çok fena hoşlanıyordum ama önüne geçmen gerekti. biz olamazdık. biz diye bir şey olamazdı.

ama engel de olamıyordum. hala kahkahası kulaklarımda dolanıyordu. yanlıştı biliyorum, o benim ingilizce öğretmenimdi ama ona kapılmıştım.

ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. kalbim geri dönmek ve onun yanında olmak istiyordu. ama beynim burada kalıp unutmamı söylüyordu ve bende onu dinlemeye çalışıyordum.

umarım kalbimi dinlemezdim.

skz ile ve benimle kalin staa, sizi seviyorum.💘

teacher's petWhere stories live. Discover now