-üç-

18 1 0
                                    

İlk 10 bölüm kısa olur dedikten sonra üçüncü bölümü 4 bin kelime yazmam... :D

Umarım beğenirsiniz lütfen oylamayı unutmayın, böylece beğendiğinizi anlamış olurum, teşekkürler!!! 

*Bu bölüm ve sonraki bölümler dahil olmak üzere kitapta okuduğunuz/ okuyacağınız doktor randevularının hiçbiri gerçek yaşamda kullanılan terapi ve tedavi yöntemleriyle ilgili değildir. 

Sahnelerin tek amacı okura karakterin duygularını daha iyi aktarabilmektir. 

 – üç –

-13 ay önce, Hazal'ın onuncu seansı-

"İnsanların neden böyle olduğuna dair bir fikrin var mı?"

"Nasıl olduklarına dair?"

"Bir gün seni seviyormuş gibi yaparlarken, ertesi gün sanki sende bir sorun varmış, sanki sen kusurluymuş, onlara layık değilmişsin gibi davranıyorlar. Bu çok boktan."

Kadın suskunluğunu koruduğunda Hazal devam etti.

"Eminim sen böyle bir şey yaşamamışsındır, doktor. Ama, ben... Bana bir baksana? Gerçekten... gözlerimin içine bak ve doğruyu söyle. Hayatta olmayı seviyormuş gibi bir halim mi var? Ya da hayatta kalmayı mı istiyorum sence?

Doktor, ben artık çok yoruldum. İnsanlar güvenilmez ve iki yüzlüler. Ben ne için burada oturuyorum? O boktan insanların yaptığı boktan şeylerin bende bu hayattan defolup gitme isteği uyandırdığı için mi? Ama doktor, eğer öyleyse burada benim değil de onların oturması gerekmiyor muydu? Boktan olan onlar, ben değilim."

"Anlat bana Hazal," dedi doktor. Onun bir sır küpü olduğunu biliyordu ve aslında en çokta bu yüzden ona yardım etmek istiyordu. Ama sanki Hazal, ona güvenmediği için doktorun her adım atışında biraz daha içine çekiliyordu. Hazal'ın dudaklarının ardında, kalbinde gizlediği birçok şey olduğunu biliyordu. Onu anlayabiliyordu. Çünkü kendisi de bu noktaya kolay gelmemişti. Sağlam bir psikolojiye ya da mükemmel bir çevreye doktor da hiçbir zaman sahip olmamıştı.

"Bana sana ne yaptıklarını anlatman gerek, Hazal."

"Yaşadığım şeyleri..." dedi ve durdu. Gözyaşlarının akmasına izin vermemek için yumruklarını sıktı, ama artık çok geçti.

"Yaşadığın şeyleri kendine yakıştıramıyorsun, değil mi? Başına bu olanların nasıl geldiğine inanamıyorsun ve bu yüzden gizlemeyi istiyorsun, Hazal. Değil mi?"

Hazal gözlerini kapattı ve dudaklarını birbirine bastırıp gözyaşları yüzünde süzülürken başını salladı.

"Ama bunu sana yapanların boktan insanlar olduğunu bana söyleyen de sendin, Hazal. Sana yaptıkları şeyler, senin suçun değil."

"Kimse onları suçlamıyor."

"Üzgünüm, Hazal. Ama dünyanın duygular için bir mahkemesi yok. Ben de bunu zor yoldan öğrendim. Eğer dünyanın duygular için bir yargı sistemi olsaydı, sokaklar bomboş kalırdı."

"O zaman hâlâ nefes almamı gerektiren şey ne doktor? O rüyalar, senin tabirinle kâbuslar, bir gün gerçek olursa ne olur ki? Arkamdan biri mi ağlar?"

"Bunu bilemezsin."

"Seninle duygusal biçimde bir bağ kurmamam gerek doktor, ancak senin de arkandan kimsenin ağlamayacağını düşündüğünü biliyorum."

"Sana bunu düşündüren ne?"

"Bakışların... bazen aynadaki yansımama benziyor."

"Aynadaki yansımanda başka ne görüyorsun?"

şehrin gürültüsü 1: still with youWhere stories live. Discover now