"Burada-" Geri çekilirken bir anlığına gözlerini kapadı. "Bu yeni hayatında kimse sesli söylediklerinle ilgilenmeyecek. İçgüdülerinle ilgilenecek ve içgüdülerin ormanı seçti."

Daha ne kadar kötüye gidebilir diye düşünmeme fırsat kalmadan berbat başlangıç hikayem bir kâbusa dönüyordu.

"Ne yapmamı istiyorsun Doruk?"

"Dediğim gibi Maya, sen yine de kurtulan ilk kişisin." Kasvetli sesinden bir anda kurtuldu, neredeyse heyecanlıydı artık. Bunun benim için bir şey ifade etmesi mi gerekiyordu? Çünkü hiçbir şey ifade etmemişti. Kocaman, yüzünü aydınlatacak şekilde gülümsedi. Doruk gülümsemesiyle, benim Doruk'umun gülümsemesiyle... Bir an için mavi gözlerinde kaybolan öfkem dindi. Sonra yine kendime geldim.

"Üç gündür herkes seni konuşuyor ve uyanmanı bekliyor."

"Dur bir dakika," dedim. "Üç gün mü?"

"Evet sana morfin veriyorduk, ağrıların yüzünden ve kaburganın doğru kaynaması için. Uyuyordun." Bu hissettiğim açlığı ve başımı döndüren sersemliği açıklıyordu.

"Buradan çıkmak istiyorum."

"Elbette," dedi anlayışla. "Ama lütfen karşılaşacağın her şeyde çok dikkatli ol, herkesin gözü üzerinde olacak. Burada epey ilgi çektin."

Ve daima beni kendine saklamayı seven Doruk Ilgaz bundan hiç hoşlanmamıştı.

"Olurum," dedim sadece. Burada çözmem gereken sandığımdan daha çok şey vardı. Öğrenerek ve anlayarak başlamaya karar vermiştim o kapıyı açmadan hemen önce. Öyle de yapacaktım. Kişisel sorunlarım yüzünden hayatımı riske atmak daha da önemlisi dikkat çekmek istemiyordum. Kaburgamdaki sızı bu sözleşmenin imzasıydı.

Bina bir hastane donanımına sahipti, odadan çıkarken Doruk daha iyisinin olmadığıyla ilgili bir şeyler söylemiş sonra beni arka yoldan avluya çıkarmıştı. Bloklara doğru yürürken güneşin batmak üzere olduğu anlaşılıyordu. Sessizlik dağılmış yerini aynı üniformaları giyinmiş onlarca öğrenci ya da avcı doldurmuştu. Banklarda oturuyor, gruplar halinde sohbet ediyor ya da yürüyorlardı. Doruk beni yakınına çektiğinde birkaç kişinin dönüp önce ona sonra bana baktığını fark ettim. Bloklara vardığımızda insanlar azalmaya başladı, şimdi sadece giriş çıkış kapıları kullanılıyordu. Armi'nin beni bıraktığı taşlık ve ormana daldığım çalılıklar en fazla iki yüz metre uzaktaydı.

"Burada neden kimse yok?" diye sormadan edemedim. Meraklı ya da ilgili görünmek istemiyordum ama elimde değildi.

"O çalılıklar onlar ve bizim aramızdaki sınırı temsil ediyor."

"Oraya bir duvar örebilirsiniz."

Doruk göz ucuyla ters ters baktı.

"Sınır bilincinin içine işlemesi önemli. Avcı olmak disiplinle ilgilidir ve ilk kuralı neyden uzak duracağını bilmek."

"Kapan kuruyorsunuz." Birlikte asansöre bindiğimizde aynadan göz göze geldik. "Avcı olmanın anlamı bu değil mi? Öğrenciler bu blokta mı kalıyor ya da her ne diyorsanız. Onların yaşadığı yerin sınıra bu kadar yakın olması bana biraz kışkırtma gibi geldi. Gelin ve saldırın diyorsunuz. Onlara tuzak kuruyorsunuz." Kollarımı zorlukla birbirine bağladım.

"Lütfen," dedi kendini sıkarak. "Böyle şeyler söyleme."

Sessizce gülümsedim. Biraz sonra bana yemek bulması gerekecekti ve onu sinirlendirmeyi gerçekten istemiyordum. Sinirli olan bendim ve şimdilik öyle kalmalıydı. Asansör nihayet durduğunda nefes almayı başardım. Koridorda biraz ilerledikten sonra bir odanın önünde durup kart okutarak kapısını açtı.

GECENİN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin