25.BÖLÜM

269 27 143
                                    

Bir sonraki bölümde çok eğleneceğinize emin olarak bu kaos dolu bölümü bırakıp gidiyorum. Sizi seviyorum ve öpüyorum.

Yorumlarınızı alabilir miyim? Çok lazım lütfen zosmsoks

"Jongin şu yemeğin sadece suyunu koyma."

Kyungsoo'nun huysuz sesini duyduğumda, gözlerimi metal tezgahın üstünden çektim ve yemek almak için tezgahın önünde bekleyen Kyungsoo'ya baktım. Jongin beyaz kıyafetlerin içinde işaret parmağını dudağına bastırıp, "Ben Jongin değilim." dedi ve etrafa bakındı. "Yürü hadi, bekleme yapma."

Kyungsoo ona dik dik baktı ve homurdanarak tabağını da alıp sıradan çıktı. "Cam kenarına geç!" diye seslendi önümdeki Yixing. Ardından Jongin'in önüne geçti ve ben de arkasından bir adım yaklaştım. "Doldur doktor."

"Ben doktor değilim." diye fısıldadı Jongin, elindeki kepçeyi yemeğin içine daldırıp sadece suyunu aldı. Onu Yixing'in tabağına bıraktığında maskeden dolayı güldüğünü görmesem de gözlerinin kısılmasından anlamıştım. "Afiyet olsun."

"Kıracağım kafanı en sonunda." diye homurdandı Yixing, yine de ısrarcı olmadan o da sıradan çıktı.

Yemeği karıştıran Jongin'in önüne bu sefer ben geçtiğimde, "Kepçeyi ver." dedim dümdüz bir sesle. Jongin ilk önce başını iki yana sallamış olsada sesimdeki düzlüğü fark etmiş olmalı ki kepçeyi elime tutuşturdu. Hiçbir şey söylemeden kendime biraz yemek aldıktan sonra tabağın kenarına meyve suyu kutusu bıraktım ve sıradan çıktım.

Arkadaşlarımın oturduğu masaya geçip sandalyeyi çektiğimde tabağı masanın üstüne bırakmıştım. Hâlâ homurdanmaya devam eden Kyungsoo'ya bakmadan sandalyeye oturarak yemeğimi yemeye başladım.

Yixing'in bakışlarının bana döndüğünü hissettim. Ina karşılık vermeden önlüğümün cebinden çektiğim telefonun ekranını açtım ve son arananlarda Sehun'un ismini bulup üstüne bastım.

Telefon saniyeler boyunca çaldı.

"Açmıyor mu?" diye sordu Kyungsoo.

"Çalıyor ama bakmıyor." dedim, kaşlarımı çatıp bir daha ararken. "Normal de beni arardı, aramasa bile mesaj atardı ama saat neredeyse sekize geliyor hâlâ aramadı."

"İşi olduğunu söylemiş ya hayatım," dedi Yixing sessizce. O sırada karşımdaki sandalye çekildi ve Suho oturdu ama bir şey söylememişti. "Arar birazdan, belki telefonunu falan bir yerde unutmuştur."

Ona cevap vermeden telefonun ekranına baktım. İsminin üstüne bir kez daha basarken, "Kim telefonunu unutmuş?" diye sordu annem. Bakışlarım masanın başına geçen anneme dokundu.

"Evden mi geliyorsun?" diye sordum doğruca. Annem başını sallayıp karşı çaprazıma usulca oturduğunda derin bir nefes aldım. "Sehun bugün evden çıktıktan sonra bir daha eve geldi mi?"

Annem gözlerini arkadaşlarımda dolaştırdı ve sonra bana bakarak kararsız bir ifadeyle başını iki yana salladı. "Gelmedi," dedi sessizce. "Ama ben zaten tüm gün evde değildim, alışverişe çıkmıştım. Belki o arada gelip gitmiştir."

Böyle olmasını umuyordum. Telefonu kulağımdan aşağıya indirip ekrana birkaç saniye baktım ve gözlerimi kapatıp bir derin nefes daha aldım. İçimdeki huzursuzluk katlandıkça katlandı. Sehun asla böyle bir şey yapmazdı. Çıkmama yarım saat vardı, gelip gelemeyeceğini kesin haber verirdi. Telefonunu bir yerde unutmuş olabilirdi, böyle düşünmeliydim.

Telefonu önlüğümün cebine atarken kulaklarıma hastaneye doğru yaklaşan ambulansın sesleri doldu. Hemen ardından cebimdeki cihaz sinyal verdi. Kyungsoo ve Yixing ayaklandı. Nedense kalkmak istemedim, orada sadece oturmak istedim ama bunu yapamadım.

CRAPOTER / HunHanWhere stories live. Discover now