20.BÖLÜM

231 33 180
                                    

Kendime vakit bulabildiğim beş dakikalık arada size yeni bölüm attım.

Hâlâ buralarda olan varsa hepinize selam.

Umarım yorumlarınızı alırım... Sizi seviyorum çok.

"Bence kesinlikle açık havada olmalı. Nehrin kenarında olabilir ya da soğuk olacak diyorsanız eğer güzel bir balo salonu ayarlayabiliriz."

Sırtımı sandalyeye yaslamış öylece karşımda konuşan kadın'a bakarken, "Soğuk olacak." dedim bomboş bir sesle. Sehun karşımdaki sandalyeden bana bakıp sırıttı ama onu umursamadım.

Sabahtan beri evdeydim. Sabahtan beri düğün için abartısız sade bir şeyler ayarlamaya çalışıyorduk ama kimse sade bir düğünü normal bulmuyordu. Karşımdaki kadın ve eşi beğenmemi umdukları broşürleri önüme sermişlerdi. Beğenmeyeceğimi bildiğim için bakma gereği bile duymamıştım. Düğüne bir hafta kalmıştı ama hiçbir şey hazır değildi.

Sade istiyordum. Bu kadar basitti.

"Pekâlâ..." Kadın, yanındaki eşine kısa bir an bakıp iç çekti ve tekrar göz göze geldiğimizde gülümsedi. "Dışarıda olmayacaksa at olmayacak. Peki hâlâ salonun üst katından aşağıya sandalla inmeme fikrinde kararlı mısınız? Güzel olabilirdi."

Sehun gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken, "Siz beni delirtmek mi istiyorsunuz?" diye çıkıştım bir anda. Kadın duraksadığında kendimi gülmeye zorladım ve boğazımı temizledim. "Yani... Yüksekten korkarım ben. O yüzden..."

"Hım..." Kadın düşünür gibi gözlerini masanın üstünde dağılmış kağıtlarda gezdirdiğinde, elime aldığım broşürü yüzüme salladım. Kadının yanındaki adam bu sefer dahiyane bir fikir bulmuş gibi parmağını şıklattı. "Öyleyse sizi sandalla omuzlarında taşısınlar orta yere kadar. Zengin ve güçlü gösterir... Prens gibi."

"Beyefendi," dedim sabırla. "Sandal yok."

Adam yüzüme birkaç saniye bakıp, "Sandal yok, peki." diye onayladı ve eşi gibi broşürlere bakmaya başladı. "At fikri güzeldi aslında ama kapalı alanda olacağı için başka bir şeyler düşünmek gerek..."

Gözlerimi kapatıp başımı arkaya attım ve elimdeki broşürü boynuma salladım. "Şöyle yapsak nasıl olur?" Kadın'ın sesiyle tekrar onlara baktım. "Siz beyaz bir atın üstünde balo salonuna girersiniz. Bay Oh sizi bir köşede bekler ve atı da kraliyet muhafızı gibi giyinmiş biri çeker... Prens gibi olursunuz. Bence mükemmel fikir."

"İlla bir şeyin üstünde olmak zorunda mıyım?" diye sordum. "Normal bir insan olmak istiyorum, Prens değil."

"Siz dümdüz, basit bir şeyler istiyorsunuz o zaman?" dediğinde neredeyse kalkıp alkışlayacaktım. Bunu yapmadan sadece başımı salladım ve karşımda bana sırıtan Sehun'un bacağına tekme attım. "En azından başınızda şöyle elmaslı bir taç olmalı. Zengin gösterir."

"Siz parayı bu adamdan alacaksınız değil mi?" diye sorup elimle Sehun'u işaret ettiğimde kadın başını salladı. "Olsun o zaman. At olsun, sandal olsun, taç olmazsa olmaz. Muhafız olmadan mekânın kapısından bile geçmem. Hepsi olsun." Elimdeki broşürü masaya attım. "Beni omuzlarında taşısınlar, tacın elmasları da gerçek olsun, zengin göstersin."

Sesimin sinirle çıktığını fark eden tek kişi Sehun'du. Kadın bana işaret parmağını doğrultup, "Siz tam aradığım müşterisiniz." dedi.

İlk önce gülerek, "Değil mi?" dedim ve bir an da ciddileştim. "Çıkın evden."

Adam kaşlarını çattı ama ben çoktan broşürleri toplamaya başlamıştım. "Ne?"

CRAPOTER / HunHanWhere stories live. Discover now