Suyun Akışı

3 1 0
                                    

Selam canlarım!
11 bölüm olmasına rağmen çok da büyüyemedik sanki. Bu aralar canım da biraz sıkkın ve her şey üst üste geliyor gibi. Ne olursa olsun yazmaktan vazgeçmeyeceğim, çünkü bana iyi gelen tek şey bu! Sizin desteğinize fazlasıyla ihtiyacım var. Umarım beni duyuyorsunuzdur. Bir dolu düşünceyle ve yepyeni bir bölümle buradayım yine:)

Keyifli okumalar!!!
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım🤍

İnstagram ailemizi de genişletelim bence: @ visalkitap hepinizi bekliyorum.

2ATİ ~ In the end

🌌
Herkes yaşamak için bir neden arıyor kendine. Hepimiz şu gezegene dünya diyebilmek için savaşıyoruz. Haksızlıklara, yolsuzluklara karşı dimdik ayakta kalabilmek için veriyoruz genelde mücadelemizi. Bazen en sevdiklerimiz saplıyor sırtımıza kazığı, bazen ise kendimiz veriyoruz en büyük zararı kendimize. Nefes almak bile güçleşiyor gün geçtikçe. Adalet mülkün temelidir denmiş oysa. Bu mülkün hangi kısmına sığdık? Bu mülk ise doğru olan, bizim içinde olduğumuz kavga da neyin nesi?
Herkesin kendi adaletini yazdığı şu günlerde, biz hangi bölüğe sığdırmalıyız kendimizi?

Geçmediğini düşünsek de, koca bir haftayı devirmiştik çoktan. Hukuk fakültesiyle Mavi apartmanı arasında mekik dokuduğumuz yağmurlu günlerden bahsediyorum. Ankara artık Ekim adını verdiği kazağı çekmişti başına kadar. Yağmur ıslatıyordu şehrin dört bir yanını, ve ben İstanbul'a bile bu kadar yakıştığını düşünmemiştim yağmurun, fakat gerçek şu ki, bu şehre yağmur çok yakışıyordu.
Günlerden cuma olan bugün de, konferans dolayısıyla okuldan çıkmak sandığımdan uzun sürecekti. Geniş konferans salonu fakültenin öğrencileriyle dolmaya başlamıştı bile. Bazı kızlardan duyduğuma göre, bu konferansa katılabilmek için aylar öncesinde bilet sırasına girmiş öğrenciler.
Eğer bu doğruysa biz kesinlikle doğuştan şanslı olmalıydık, çünkü bize bu biletleri bulan kişi Ada'nın yeni taksici kılıklı polis flörtünden başkası değildi. Yalın konferansın onur konuğu olan avukatın kendisinin yakın arkadaşı olduğunu ve hukuk okuyacak kimsenin bu konferansı kaçırmak istemeyeceğini söylemişti.
Benden ilk puanını aslında böyle kazandı Yalın, çünkü okulda o biletleri bulmaya çalışmıştım ama çoktan tükendiklerini söylüyordu herkes. Adayla yerimiz sahneden baya uzakta olsa da önemli olanın konuşulacakları dinlemek olduğunu biliyordum.
Konferans tamı tamına iki saat sürecekti. Acaba sıkılır mıydım? Umarım sıkılmazdım.

Yarım saatin sonunda hala aynı kadın konuşuyordu. Hacettepenin eski hukukçularındanmış Gönül hanım. Uzun uzun anlatıyordu, hatta bazı şeyleri tekrarlamıştı. Ada ilk yarım saatten sonra huysuzlanmaya başlamıştı bile. Sürekli esniyordu ve bu yüzden arada yanımızda oturan bazı kişilerin bize garip garip baktıklarını fark etmiştim.
Saatler ilerledikçe insanların sıkıldıklarını anlıyordum. Oturdukları yerde kıpırdanmalar çoğalmıştı ve fısıltılar da artmıştı. Sunucu tekrar sahne de göründüğünde bir heyecan hissedildi salonda.
"Sevgili Önder hocamıza konuşması için teşekkür ediyoruz. Sırada hukuk dünyasında ve gerek konuşmalarıyla, gerek girdiği davalarla başkent harici bütün Türkiye'de ilgi gören ve bizi kırmayıp bu akşamı bize ayıran değerli hukukçu, Hacettepe mezunu ve avukat Ali Akıncı'yı sahneye davet ediyorum."
Koca bir alkış nidası kopmuştu salonda. Etrafıma baktığımda bir kaç kişinin-kızların- şımarık gülüşlerini ve karanlığa rağmen görünen flörtöz bakışlarını fark ettim. Bir avukatta bu kadar çekici ne olabilirdi ki?
Sahneye çıktığında yalnızca sırtını görüyordum. Henüz mikrofonun önüne geçmemişti. Arka planda kaç kat olduğunu kestiremediğim ve tahminimce bir şirket olan bir yapı gösterildi.
Ada beni dürterek:" Kim ki bu?" Dediğinde bilmiyorum dercesine omuzlarımı silktim.
"Kırkını geçmiştir heralde, avukatmış sonuçta." Diye eklediğinde adam sonunda yüzünü bize dönmüştü.
Üstündeki gri takım üstüne tam olmuştu, hatta sanki bizzat onun için dikilmiş gibiydi. Mesafe uzaktı, ama gözlerim iyi görürdü ve ben adamı ağır markaj altına almadan beynimde bazı çanlar çalmaya başlamıştı bile.
Parmağıyla mikrofona bir kaç kez vurduktan sonra herkesi selamladı.
"Öncelikle beni buraya davet eden değerli hocam Mehmet Önal'a..." Dediğinde sağında duran yaşlı, hafif kilolu ve kısa boylu gri saçlarının çoğu dökülmüş cam çerçeveli gözlüklerinin altından sıcak bir tebessüm sergileyen adama bakıyordu.
"Ve seneler önce bana da öğrencilik yıllarımda sahip çıkan Hacettepe üniversitesine teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim." Bir alkış daha koptuktan sonra konuşmasına devam etti.
"Sizin gibi pırıl pırıl gençlerin hukuk için savaştığını görmek beni onurlandırdı..."
Kaç yaşındaydı ki?
Yüzüne daha dikkatle bakmaya çalıştım. Bu adam bana bir yerden çok tanıdık geliyordu, derken Ada bir daha dürttü beni.
"Kızım çüş artık!" Dedi fısıldayarak.
"Şşş."
"Kızım bu o adam. Bardaki."
Gözlerimi kısarak baktım bir kez daha.
Aynen öyleydi. Bu o adamdı. Vapurda ki, barda ki, arabada ki. Adam her yerdeydi sanki.

VISÂLTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon