Düşkapanı

8 2 0
                                    

     Poets of the Fall ~ No end no beginning

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın...

🌌
"Neredeyim ben?"

"Uyandın mı kuzum. Benim evdeyiz, merak etme annenle konuştum bugün burda kalıyorsun." Ada elini başıma götürüp bir tutam sarı saçı arkaya tarıyordu.

"Ne oldu bana?"

"Bir şey olmadı canım sadece alkolü biraz fazla kaçırdın. Her zaman olduğu gibi." Kıkırdadı. Kalkmaya çalışıyordum, yattığım yatak Adanın yatağıydı ve şu an yatak odasında loş ışığın altında oturmuş dik dik bana bakıyordu.

"Ne yapıyorsun?"

"Doğruluyorum,"
"Ah başım! Çatlıyor!"

"Çatlar tabi kim dedi sana o kadar votka iç diye, sanki kendini bilmiyorsun."

"Şşş tamam kafam çatlıyor zaten lütfen sus." Gözlerim kapalı elimi başıma koymuştum.

"Hem ne yapayım ben? Annem izin vermiyor babam nefret ediyor, bir zahmet gençliğimi yaşayayım ya. Oh iyi ki Ankara'ya gidiyoruz."
"Aynen ya!" Diye tasdik etti beni.

Akşamdan kalma olmanın etkisiyle birlikte başımda hissettiğim ağrı midemi bulandırıyordu. Gözlerim odadaki loş ışığı bile kaldıramayacak kadar yorgundu, ve yarın bu yorgunlukla otobüse binip Ankara'ya gitmem gerekiyordu. Her şeyden önemlisi ise beynimi saatler sonra bulandırmaya devam eden çarpık görüntülerdi. Gözümün önünden gitmeyen bir kaç kare beni sarsmaya devam ediyordu ve istemsizce elim montuma gitmişti. Cebime buruşturarak koyduğum notu yokluyordum, ki hala ordaydı. Ada'ya anlatmalı mıydım?
Daha kim olduğunu, bu notları niye gönderdiğini bilmiyorsun, kızı pirelendirmeye gerek yok.
Doğru, ama o sanki benden iyi çözerdi bunu?

"Şşşt nerelerdesin daldın?"
"Burdayım ya."
"Sende bir haller var, o isteme gününden beri sende bir haller var ama hadi hayırlısı."
"Yok ya iyiyim ben yorgunum, bir de kafam dağınık."
"Hayırdır?"
Bir an duraksadım, bütün olanları anlatsam mı diye düşünürken aklıma en son görüntü geldi. Simsiyah giyinmiş bir adam, ki eminim iskelede bana çarpan adamdı, Bebek'te nasıl buldu beni, hadi diyelim tesadüf, neden gözlerini dikmiş bana bakıyordu.

"Çıldıracağım." Diye bir mırıltı dökülürken dudaklarımdan Adanın garip bir ifadeyle bana baktığını fark ettim. Saçlarımı sıvazladığım ellerimi indirip ona baktım bende.

"Sana bir şey anlatmam gerek."
"Sonunda." Beni bu kadar iyi tanıyor olması iyi bir şey miydi kötü müydü henüz çözememiştim.
"Bu sabah Karaköy iskelesindeydim..." devam edemeden böldü beni.
"Neden?"
"Kabus gördüm uyuyamadım çıktım bende her neyse yürümüşüm iskeleye kadar sonra bir adam bana çarptı..."
"Kim?"
"Kızım bir dur da anlatayım ya!" Güldük.
Adamın bana çarptığını özür dilemeden çekip gittiğini, vapurda benimle konuştuğunu ve eve geri döndüğüme kadar hepsini teker teker anlattım. Beni sanki bir filmin en heyecanlı sahnesini anlatıyormuşum gibi dinleyen arkadaşım konuşmamın sonunda tek bir şey söyledi
"Vay hayvan."
"Ahahhahahahahaha!" Kocaman bir kahkaha patlattığımda elimi ağzıma götürüp kendimi susturmaya çalıştım. Her an annesi uyanıp yanımıza gelebilirdi ve zaten gün içinde fazlasıyla yorulan Hülya teyze, uyandırılmaktan nefret ederdi.

"Sana çarpmış bir de utanmadan geçip gitmiş, ben olacaktım ki." Yumruğunu diğer eline geçirdi. Bu kızın bu halleri beni delirtecek bir gün. Devamını anlatamadım nedense, belki de Ada'ya anlatacak kadar umursamadığım içindi, neticede bu notların nerden geldiği belli değildi, belki biri benimle çok fena dalga geçiyordu, eğer o kişiyi elime geçirirsem var ya... çok fena şeyler olacak.

VISÂLOnde as histórias ganham vida. Descobre agora