Yarılamak mı Yaralamak mı?

55 4 3
                                    


MERHABA!
Yeni kitap serüvenime başladığım bu yolda sizlerin desteğine fazlasıyla ihtiyacım var. Henüz tanışmadık biliyorum, ama birlikte uzun bir yol var önümüzde ve satırların arasında birbirimizi tanıyacağımıza inanıyorum. Umarım beni bu yolculukta yalnız bırakmaz ve bana yol boyunca eşlik edersiniz.
O halde başlayalım...
Bu güneşin okyanusa karışıp yeniden doğuşunun hikayesi...
 
                                                                                        🌌
Siz hiç ihanete uğradınız mı? Peki ya bu ihaneti size yaşatan kişi, hayatınızda en sevdiğiniz insan ise? En çok değer verdiğiniz, en çok güvendiğiniz kişiyse?
Bu nasıl bir şey biliyor musunuz?
Bir dağa tırmanmak için yola çıkmak gibi. Tepeyi aşacakken, zirveye ramak kala yol arkadaşınızın sizi yarı yolda bırakması gibi. İpini gerip kendini aşağı bırakması gibi. Yolu yarılamışken vazgeçmeye sıra gelene kadar, onun saldığı halat yüzünden aşağı düşmekten bahsetmek istiyorum. "Zirve tehlikelidir" demişti bana bir keresinde. "Tek kişiliktir, ve tek kişilik olan her her tehlikelidir..." o zaman anlamamıştım "çünkü tek kişilik bir yere iki kişi sığamaz, birinin inmesi gerekir. Ya iner, ya düşer." Derken bunu kastettiğini anlamamıştım. Beni kendi elleriyle sararken, iteciğini kastettiğini anlamamıştım. Anlamamıştım çünkü aptaldım. Aptaldım, çünkü aldanmıştım. Aldanmış ve kuru yere çakılmıştım. Kanatları olmasına rağmen, ben yere çakılmıştım.

Arkamda atlatmaya çalıştığım adam sayısının kaç olduğunu saymayı çoktan bıraktım. Bu denli önem arz edecek bir insan olduğumu söyleseler asla inanmazdım, fakat öyle olmalıydı ki şu an buradaydım. Ne kadar süredir koştuğumu bile saymayı bırakmıştım. Ayaklarım artık birbirine dolanıyordu. Tahminen ne zaman vazgeçerlerdi peşimden gelmeyi? Bir yere saklanmam şarttı.

"Kaçıyor!"
"Tutun şu kızı!"

"Hıhıhıhı..." *nefes alış veriş*
Adım sesleri.

"Tut lan şu kızı!"
Havaya sıkılan silah.
Yere düşen mermi kovanı.
Ne zaman sağa saptım, ne zaman karşıma çıktı o ormanın içindeki ağaç ev bilmiyordum, ama çıkmıştı işte. Kırk yılda bir de olsa şansım yağver gitmişti. Beni de görmüştü yukardaki. Bir kez olsun dört ayak üstüne düşmeyi başardın ha Dila? Gerçi o yere çakıldıktan sonra kaç ayakla çakılmış olduğunun hiç bir önemi yoktu. Çakılmıştın sonuçta. İki ayak da olsa dört ayak da olsa acı aynı acıydı. Göğsümün derininde hissediyordum yangını. Ciğerlerimi boğan dumanını soluyordum hâlâ. Tek sorun şuydu ki, ağaç ev yerde değil gökteydi. Ağacın tepesine muhtemelen çocuklar için inşa edilmiş ağaç eve nasıl çıkacağımı düşünürken adamların sesleri yaklaşmıştı.
Hadi kızım! Yaparsın sen.
Çocukluğumda öğrendiğim şekilde tırmanmaya başladım tepeye. Sonunda ayak basabilmiştim ince tahta tabana. 59 kiloluk bir insanı taşıyabilir miydi acaba bu tahta parçası? Duyduğum bağırtı ve yukarı atılan bir kurşunla irkilmem bir oldu. Elimi sıkıca ağzıma kapattım, ve evin köşesine sindim. Köşeye kıstırılmış bir kedi yavrusu gibi hissediyordum kendimi, ve korkarım ki bu defa beni benden başkası kurtaramazdı.

İnsan en çok neyden korkardı?
Ses? Sessizlik? Ya da başka bir insan mı? Neden kaçardı peki?
Kaçış aslında doğamızda yoktur bizim. Hayvanlar avlanmamak için kaçarlar, canlarını kurtarmak, yem olmamak için. Peki ya insanlar?
Şöyle ki; korku her ne kadar konuşmaktan kaçındığımız bir mesele olsa da, diğer duygularımız gibi temel bir duygudur. Sevinç, öfke ve üzüntü nasıl doğamızda varsa, korku da aynı şekilde içimize işlenmiş. Teorik olarak bakılırsa, korktuğumuz zaman vücudumuz bazı tepkiler verir. Evet evet bu doğru. Çoğu zaman düşünmesek de aslında vücudumuz bizi uyaran devasa bir alarm gibi. Korku dalgaları bedenimizi sardığı zaman kalp atışlarımız hızlanır, nefes alış verişlerimiz artar.
Burda en büyük görev kalbin. Aynen öyle, o çok savunmasız, dokunsan kırılacak gibi duran kalp bedenimize ve beynimize daha fazla kan pompalar ve akciğerler daha fazla oksijen almamızı sağlar. Bununla birlikte beynimizde hızla bir plan kurgular, vücut da kendini savunmaya hazırlar. Tam bir takım çalışması gibi, herkesin görevi bellidir.
Her şeyin sonucunda korku aslında kendimizi savunmamız ve korumamız için yaşamımızı destekleyen bir tepkidir.
Sonucunda ya saldırırız, nefsi müdafaa.
Ya da uzaklaşırız, kaçış.

Silah. Çığlık. Çınlama. Korku. Kaçış. Kan?

Altı kısa kelime dışında kulaklarımda yankılanan başka hiç bir şey yoktu. Tek dileğim yukarı bakıp sığınağımı bulmamalarıydı, aksi taktirde kurtuluşum sıfırın altında sıfırdı. Yaşamam gerekiyordu. Beni öldürmeyeceğini biliyordum. Onun bana ihtiyacı vardı, fakat istemiyordum. Beni kullanmış bir insanın yanında durmak istemiyordum. Madem bu kadar gerekli bir kozdum, o halde eline fırsat vermemeliydim. Ayrıca bu sondu. Bir daha kimseye bu denli güvenmeyecektim. Asla.
Asla.
Asla.

Bir kez daha soruyorum o halde;
Siz hiç ihanete uğradınız mı?

VISÂLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin