Ruhun Özgürlüğü

1K 58 28
                                    

Uykumun arasında bir takım koşuşturmalar duyuyordum. Bilincim yerine gelirken gözlerimi zorlayarak rüya âleminden gerçekliğe dönmüştüm.

Odanın içi zifiri karanlıktı sadece camdan yansıyan sokak lambasının ışığı odayı aydınlatıyordu ama çok hafif bir şekilde, kapının önünde bir takım gölge gördüğümde Savaşların olabileceğini düşünmüştüm. Umursamayarak gözlerimi kapattım ve Ateş'e sokularak uykumu geri bulmaya çalıştım.

"İşaretimi bekliyorsunuz. İkisi burada, oğlumu parçalara ayırdıkları gibi bende onları birbirinin gözlerinin içine bakarak ayıracağım." Duyduğum tok sesle beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Ateş'in kıpırdadığını hissettiğimde bakışlarım ona kaymıştı. Uyanmıştı ve belinde ki silahı çıkartıp hazırda bekliyordu. Bir yandan da telefonundan birisini arıyordu. Kimi aramışsa konuşmasına izin vermeden sadece "Şimdi." Diyerek telefonu yüzüne kapatmıştı.

"Ateş ne oluyor?" dediğimde yüzüme o kötücül maskesini takınarak bakmıştı.

"Oyun bitiyor." Dediğinde kelimelerinden hiçbir şey anlayamıyordum.

"Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum."

"Senden sadece tek bir şey isteyeceğim. Yaptıklarımdan ve benden korkma." Dedikten sonra elimde ki silahın emniyetini açıp kapıya doğrulttu. Ateş neyden bahsediyordu? Ne oyunu, ne yapmıştı ki ondan korkmamı istiyordu?

Odanın kapısı açıldığı zaman Ateş beni bir hışımla geri yerime yatırmıştı. Gözleri ile gözlerimi yummamı işaret ettiğinde sadece susarak dediklerini yapmaya başladım. Burada bir şeyler dönüyordu ama neyin ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Odanın içinde ki sessizliği bir çift ayakkabı sesi bölüyordu. O adam yaklaştı... Yaklaştı... Yaklaştı. Aramızda çok az bir mesafe kalası durmuştu.

"Seni öldürmeyi çok istiyorum Ateş Ozansoy ama bu senin kaçış yolun olur. Ama ben yaşarken ölmeni istiyorum. Ve bunu da masum ceylan sağlayacak." Diyerek bir şeyi bana doğru doğrulttuğunda Ateş'in bir şey yapmasını bekledim. Ama hiçbir şey yapmadan aynı benim gibi hareket etmeden uyuyor gibi numara yapıyordu. Birden odanın içini telefon sesi doldurduğunda tuttuğum korku dolu nefesimi çaktırmadan bırakmıştım.

"Ne oldu?" o iğrenç adamın sesini duyduğumda yumruklarımı sıkmaya başlamıştım. "Ne saçmalıyorsunuz? Kapat! Bana sadece iki kişi yolla, onları taşısınlar." Telefonda kiminle konuşursa fısıldayarak konuşuyordu. Birden yanımda tekrar bir hareketlenme hissettiğimde Ateş'in olduğu yerden dikleştiğini anlamıştım. Gözlerimi araladığım zaman Adnan arkası dönük bir şekilde dururken Ateş yüzünde kötücül gülümsemesi ile silahı tutuyordu.

Adnan görüşmesini bitirdiğinde bize doğru döndü. Ama döndüğünde planlamadığı bir şeyin olduğunu anlamıştı. Bir bana, bir Ateş'e ve silaha bakıyordu.

"Sanırım planların da ufak bir oynama var ha Adnan?" dediğinde Adnan elinde ki silahı bana doğru doğrultup ateş edeceği sırada başka bir silah patlaması duyulmuştu ve ardından Adnan'ın acı dolu inlemeleri odayı doldurmaya başlamıştı. Silah o kadar sessiz bir şekilde patlamıştı ki sadece Adnan'ın sesi duyuluyordu.

Kapının önünde koşuşturmaları gördüğümde sosyopatların hepsi buradaydı. Sadece Emir yoktu. Mert yanıma gelip beni kontrol ederken Savaş ve Oğuz, Adnan'ı yerden sürükleyerek çıkartmışlardı. "Oğlumu parçalara ayırdığın gibi sen de ayıracağım Ateş Ozansoy!" dediğinde bakışlarım Ateş'e kaydığında boş gözlerle Adnan'ın gidişini izliyordu.

"Merak etme oğlunla aynı kaderi paylaşacaksın." Diye buz dolu ve tüyleri ürperten bir sesle arkasından seslendi.

Adnan neyi kas etmişti. Ne oğlu? Ne parçası? Ateş ne yapmıştı?

Takıntılı Sosyopat 2 UyanışWhere stories live. Discover now