6.bölüm

451 39 2
                                    

Çatılan kaşlarımı gevşeterek bakışlarımı yere eğdim. Hafif bir gülümseme belirdi yüzümde. Konuyu değiştirerek kitaba bağladım

"Ee kitab?"

-"Ha şey, evet kitab, tamam kabul sen haklısın"

"Sonunda aynı fikirde olduğumuza sevindim!", diyerek yanından uzaklaştım.

Yaşadıklarım çok karışıktı. Ben ona kaba davransam da, o hiçbirşey olmamış gibi bana iltifat ediyor ve bu beni oldukça çıkmaza sokuyor. Neye inanacağımı bilmiyorum.

Yine her zaman ki gibi işlerim vardı. Kilasik ev işleriydi işte, aslında istesem yapmazdım fakat benim işime geliyordu, kafa dağıtmak için. Bütün ömrüm böyle geçecekti, ama hala kabullenemiyorum.

******

Akşam olmuştu. Brahms hala ortalıkta yoktu öğle yemeğini de yememişti. Artık daha fazla dayanamayıp onu cağırmaya karar verdim. Evin ortasında "Brahms!", diye bağırıyordum. En sonunda arkamda belirerek "Efendim Greta!?", dedi.

"Sonunda teşrif ettiniz. Nerelerdesin sen? Deminden beri evin ortasında bağırıyorum!".

Başını hafif sağ tarafa eğerek:
"Beni bu kadar merak ettiğini bilmiyordum?"

Çatılan kaşlarım ile birlikte:

"Bakıyorum da baya ukalayız. Hem ne merak edeceğim ben seni? Açlıktan ölme diye çağırdım. Öyle yemeyi de yemedin"

"Tamam kızma hemen. Gizli odamdaydım. Duymadım seni", son sözünü de bitirerek mutfağa doğru yol aldı.

Ne yapacağımı bilmediğim için bende odama çıktım. Odamda da yapacak bir şey bulamayınca biraz dinlenmeye karar verdim.

**********

Uyandığımda saat gece yarısını gösteriyordu. O an aklıma Brahms geldi. Yatağımdan sıçradığım gibi aşağıya indim. Brahms'ı aradı gözüm. En sonunda çalışma odasında olduğunu
gördüm. Hafif çalan müzik eşliğinde kitap okuyord. Kitap ve müzik zaafıydı galiba.

Aslında hiç kötü birine benzemiyordu. Gerçi maskeden dolayı yüzünü göremiyordum ama yinede... Bilmiyorum kafamı çok karıştırıyor. Çok fazla git gel yapıyorum Brahms hakkında ve bu beni gerçekten yoruyor.

"Bölüyorum ama uyku zamanı Brahms. Şey ben biraz dinlendim de, uyudum yani". Beni görür görmez yerinden sıçradı onu biraz ürkütmüş olmalıydım.

"S-sorun değil. Hem ne yapıp ne yapmayacağını bana sormak zorunda değilsin. İstediğini yap"

"Peki. Hadi o zaman uyku zamanı"

Herzaman ki gibi onu odasına götürdüm. İyi geceler öpücüğünü aldıktan sonra odadan çıktım. O gerçekten de koca bir bebekti.

Aç olduğum için mutfağa inip kendime bir şeyler hazırladım. Ardından dergi okudum. Daha sonra güzel bir bitkili çayı iyi gelecekti.

Sıcak çayımı yudumlayarak düşüncelere dalıyordum hep aynı düşümcelerdi işte. Brahms. Sadece onu düşünüyordum başka düşünecek bir şey yoktu çünkü. Ah pardon vardı, mahv olan hayatım ve ben vardım.

Hayatım zaten çok inişli çıkışlıydı. Buraya Cole'dan kaçmak ve biraz para kazanmaya gelmiştim ama şimdi başka bir psikopat ile uğraşıyorum. Kim bile bilirdi ki böyle olacağını? Olayın bir porselen bebekten çıkıp bir katil ile devam edeceğini? Burada Malcolm dahil olmuştu hayatıma. Sözde iş arkadaşıydık fakat baya yakınlaşmıştık onunla ve bu yanlış bir şeydi. Hatta çok yanlıştı. Sandy haklıydı, ondan uzak durmam gerekirdi ama Cole'dan sonra duygusal ve mental olarak bir çöküş, bir boşluk yaranmıştı içimde. Bende Malcolm ile doldurmaya çalışmıştım belki. Ne yaptığımı bende bilmiyordum. Burada neden olduğumu, hiç bir şey anlamıyordum, mantıklı gelmiyordu.

Bu düşünceler kafamın içinde çınlanırken Brahms girdi mutfağa. Böyle birden girince haliyle korktum ve ayağa sıçradım. O ise geri çekilerek:

"K-kusura bakma. Amacım seni korkutmak değildi, ö-özür dilerim"

"Yok sorun değil. Özür dilemene gerek yok-da, sen niye geldin? Yani bir şey mi oldu?"

"Y-yok ben şey... Sadece seninle biraz konuşmak istiyorum. Tabi senin içinde uygunsa?"

Ben buna hazır değildim. Hem ne konuşa bilirdik ki gece gece? Olayı geçiştirmek için bahane bulmaya çalştım.

"Ama Brahms senin şu an uyuman gerek, biliyorsun dimi? Yarın konuşuruz olmaz mı?"

"Biliyorum, uyumam lazım ama 5 dakika sürecek söz veriyorum bir daha olmayacak böyle bir şey,
Bu seferlik, lütfen"

Artık geçişterecek veya bahane bulacak bir şeyim yoktu. Ne söyleyeceğini de merak ediyordum aslında. Önemli bir şey olduğunu düşünerek "Peki otur ne diyeceksin bakalım", dedim.

Sandalyeyi kendisine doğru çekerek oturdu önce bakışlarını bana dikerek
"Şimdi diyeceklerimi sedece dinle olur mu?", başımı onaylar şekilde eğdim.

Daha sonra Brahms bakışlarını yere eğerek devam etti cümlelerine.

"Ben.. Şey... Ben öncelikle özür dilerim... Gerçekten çok özür dilerim. Senden, ailemden ve öldürdüğüm iki kişiden özür diliyorum. Biliyorum bu hiç bir şeyi değiştirmeyecek, o ölen kişileri geri getirmeyecek, seni mutlu etmeyecek ama yinede... Özür diliyorum"

Kelimelerin boğazın'dan nasıl bir zorlukla ve korkuyla çıktığını hissedebiliyordum. Bu konuşmanın sonu nereye gideceğini bilmiyordum ama onu dinlemeliyim.

"Benden ne kadar nefret ettiğini hissediyorum ve görüyorum. Seni oldukça korkutuyorum. Beni sevmeni, beni kabullenmeni beklemiyorum. Kendimden nefret ettiğim halde, senin beni sevmeni bekleyemem değil mi? Ama ne olursa olsun...ben sana zarar vermem... Veremem. İnan bana. Eğer böyle bir şey isteseydim, buraya geldiğin ilk gün bunu yapardım. Burada bir dakika bile durmak istemiyorsun. Sana bakmam, senin yanında durmam bile seni oldukça geriyor. Farkındayım. Seni burada zorla tutmak istemezdim ama.. Bak ben... Ben herşeyimi kaybettim. Ailemi, yaşıyamadığım çocukluğumu, masumiyyetimi. Herşeyimi kaybettim ben. Ve bu yüzden seni de kaybetmek istemiyorum... Yaşama umudumu kaybetmek istemiyorum.... Ne olur anla beni"

Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Anlayamıyordum. Ben ona boş boş bakmaya devam ediyordum, o ise ayağa kalkarak devam etti konuşmasına

"Bu söylediklerim senin için ne ifade etti bilmiyorum fakat benim için çok şey ifade ediyor.... N-neyse seni de çok boğmayayım saçma sözlerimle. İyi geceler..... İnci tanesi"

Son cümlesini de söyleyerek uzaklaştı mutfaktan.

İnci tanesi? Neydi ki bu şimdi. Gerçekten de bu koca konuşmada takıldığım tek şey buydu.

Ne demek istedi ki? Ben onun yaşam umudu muyum gerçekten? Böyle yaparak beni daha çok soru yağmuruna boğuyor. Ona inanmak istiyorum ama bir çok düşünce ve kafamdaki soru işaretleri buna engel oluyor.

Yapamıyorum daha doğrusu yapamam böyle bir şeyi. Ne kadar dürüst olduğunu bilmiyorum. Ben ona inanmalı mıyım? Güvenmeli miyim? O gerçekten anlattığı kadar pişmanmıydı?

Pişman ve vicdan azabı çeken bir katil.... Katil olmasına rağmen sürekli kendisi ile hesaplaşma halinde olan, aynı zamanda vicdan azabı çeken birine katil denir miydi ki?

Fakat bunlar farklı şeylerdi. Brahms 8 yaşında nasıl katil oldu ki? Yani bir insan nasıl 8 yaşında birisini öldürebilir. Anlamıyordum. Çok mantıksız'dı. Ama her konuda olduğu gibi bunun da elbet bir mantıklı açıklaması vardır. Umarım vardır.

Sonunda kendim ile şizofren gibi konuşmayı kesip sakinleştikten sonra, odama doğru yol aldım.

Her zaman ki gibi sabahın olmamasını diliyorum içimden. Kulağa ne kadar saçma gelsede Brahms'la tekrar bir araya gelmek kadar saçma olamazdı.

Karmaşık düşüncelerimi kafamla birlikte yastığa gömdüm. Bir kaç dakika sonra bu düşünceler rüya'ya döndü ve uyudum.

Maskenin ardındaki masumiyet. Where stories live. Discover now