2.bölüm

509 46 7
                                    

Sabahın ilk ışıklarında sızı vermiştim, çok geçmeden uyandım. Saate baktığımda ise. "Bir saate Brahms'ı uyandırmam gerek", dedim ve ayağa kalktım. Malcolm ise çoktan uyanmıştı.

"Güzel uyanmışsın , komuşmamız gerek Malcolm"

"Tabiki konuşmamız lazım Greta"

"Bak Malcolm, senin buradan gitmeni istiyorum"

"Ne! Delirdin mi sen Greta"

"Şşş sakin, onu uyandıracaksın, Malcolm lütfen git, benim için git."

"Saçmalamayı kes Greta! Neler yaptığını görmedin mi?

"Beni dinlemek zorundasın. Bak onun tek istediği benim, ona bakıcılık yapmamı istiyor, söz verdi uslu biri olcak"

"Ve sende inandın mı? Yapma Greta, dün neler yaptığını görmedin mi?!"

"Evet gördüm, neler olduğunun da farkındayım"

"Kahretsin! Şu düştüğümüz duruma bak!"

"Malcolm lütfen, olanlar'da benimde suçum var bak ben..ben dün kendi ellerimle Cole'u toprağa gömdüm....aynı şeyler senin de başına gelsin istemiyorum, tamam mı?!"

"Tamam sakin ol, ağlama lütfen"

"Ağlamamı istemiyorsan git buradan. Lütfen Malcolm git, ben başa çıkabilirim, korkmuyorum. O bana zarar vermez ama şimdi seni burada görürse sana zarar verir git"

"Greta.. oofff! Tamam peki gidiyorum ama geri geleceğim söz", diyirek bana sıkıca sarıldı ve gitti. Arkasından seslendim:

"Hayır Malcolm bir daha buraya gelme!"

Beni dinlemeden gitti. Ona gitmemesini ve beni yanlız bırakmamasını söylemeyi çok isterdim ama yapamazdım, ben burada kalmalıyım.

Burada kalmak istediğimi, korkmadığımı söylesem'de, ben aslında çok korkuyordum. Kim korkmazdı ki bir katil ile baş başa kalmayı? Ve buradan kaçarak uzaklaşmayı çok isterdim fakat artık çok geçti. Ben her şeyi unutmalıydım dünkü olanları, Malcolm'ı, Cole'u, hepsini geride bırakmalıyım. Ne kadar unutabilirsem artık.

Yeni bir denize yelken açmış bir kaptan gibi hissediyordum. Yeni bir sayfa açılıyor kaderime, ne kadar hazır olmasam da kabullenmem şarttı. Kendi kendimi motive ederek yukarı çıktım, yüzümü yıkadıktan sonra Brahms'ın odasına doğru yöneldim.

Odasına attığım her adım benim için tam anlamı ile bir işkencey'di. Kapı kolunu tuttum ve derin bir nefes alarak kapıyı açmaya çalıştım ama kapı kilitliydi. Neden kilitlemişti ki?
Her neyse kapıya bir kaç kere sertçe tıkladım.

"Sabah oldu Brahms, uyan hadi!"

Cevap vermeyince bir kaç kez daha seslendim daha sonra aşağıya kahvaltı hazırlamaya indim. Her şey güzel gidiyordu. Sakindim. Brahms içeriye girene kadar tabi. İçeriye girer girmez korkmaya başladım. Kısık bir ses ile
"Günaydın Greta", dedi.

"G-günaydın Brahms, kahvaltı hazır gel otur"

En son sütünü bardağına koydum. Hala küçük çocuk gibi süt mü içiyor?, dedim kendi kendime ve salona gittim. Sonuçta Brahms yüzünü görmemi istemezdi. Dünki dağınıklığı toplamaya başladım.

Mutfağa geri gittiğimde ise Brahms yoktu, hatta sofrayı toplayıb bana en sevdiğim reçelli ve fıstık ezmeli sandviç hazırlamıştı. Bu beni mutlu etmedi diyemem. Oturduğum gibi sandviçi büyük ısırıklar ile yemeğe başladım.

Brahms çalışma odasında olmalıydı, son parçayı da ağzıma attım ve yanına gittim. Piyanonun başında dalgın bir şekilde oturuyordu. Geldiğimi farkedince toparlandı.

Maskenin ardındaki masumiyet. Where stories live. Discover now