55-Kimseye Söylemediğim Bir Şey

En başından başla
                                    

"Merhaba." Annemin kızı çekingen bir şekilde konuştuğunda asık suratımla ona baktım. Bu kızda özel olan ne vardı da annem beni değil onu seçmişti? Benden daha mı güzeldi yoksa? Bu yüzden mi annem onun yanındaydı?

"Merhaba." diye homurdandım. Onunla tanıştığıma hiç memnun değildim. Annemin kızını görmek beni sinirlendirmişti. Bu kızı hiç sevmemiştim.

Hem de hiç.

***

"Elçin, bahçede koşma! Düşeceksin!" Elçin, beni dinlemeyip koşmaya devam ederken gözlerimi devirdim. Asla söz dinlemiyordu, çok hareketliydi ve onu zapt etmek kadar zor bir şey yoktu.  Ama Arda öyle miydi? Çok usluydu, hep sözümde duruyordu. Gerçi Elçin'in demesine göre bir tek benim sözümü dinliyordu ama sonuçta bir şekilde dinliyordu.

Arkasından yetişip Elçin'i tuttuğumda bir anda ikimiz de yere kapaklanmıştık. Direkt kafamı kaldırıp Elçin'in ne halde olduğuna baktım. Yere bastırdığı elini kaldırdığında yüzü kızarmış, ağlamaya başlamıştı. Eli kanıyordu.

Hızlıca ayağa kalkıp onu da kaldırdım. Bileklerini tutup eline bakarken "Çok acıyor mu?" diye sormuştum. Elçin, kafasını onaylarcasına salladı. Dudağı büzülürken her canı yandığında olduğu gibi "Anne," diye mırıldanmıştı. Bu, benim asla yapamadığım bir şeydi. Elçin, iç çekip konuşmaya devam etti. "Eve gitmek istiyorum." 

"Tamam, anneni ararsın gelir seni alır. Ama önce eline su tutalım."

Elçin'i sıkıca tutarak okuldan içeriye sokarken aşağıya doğru baktım. Ben de dizlerimin üzerine düşmüştüm ve yürürken biraz acıyordu. Ama önemli değildi. Şu an önemli olan tek şey kardeşimdi. Bunu annem için yapmıyordum. Bunu Elçin benim kardeşim olduğu için ve onu çok sevdiğim için yapıyordum. Annem beni hayatlarına çocuklarına göz kulak olayım diye sokmuştu ancak onun gerçek yüzünü çok geçmeden görmüştüm. O yüzden onun bende hiç hatırı yoktu.

Elçin'i tuvalete getirip elini özenle yıkarken ara sıra kaçırmaya çalışıyordu. Yine de elini tutuyor ve temizlemeye devam ediyordum. Hırkamın cebinden peçeteleri çıkarıp Elçin'in yaralı elini sardıktan sonra onu tuvaletten çıkarmış, müdürün odasına getirmiştim. Orada annesini aramışlar ve okula çağırmışlardı. 

Müdürün bakışları bana dönerken merhametle konuştu. "Kızım, senin de dizin kanıyor. Anneni çağırmamızı ister misin?"

"Yok, gerek yok."

"Kızım bak kötü yaralanmışa benziyorsun. Annenin numarasını bilmiyorsan eğer biz kayıtlardan buluruz."

"Benim annem yok." dediğimde müdürün sesi kesilmişti. Çağırdıkları kadın beni de doğurmasına rağmen gerçekten de bir annem yoktu. Bunu her geçen gün daha da iyi anlıyordum. Geldiğim her karne gününde evlatlarına sarılan, onların elini tutan anneler görüyordum. Annem de Elçin'e aynısını yapıyordu. Demek ki anne olmak böyle bir şeydi. Anne olmak evladının yanında olmaktı. Tüm bunları düşününce bir annem olmadığını anlamam çok sürmemişti.

"Arayabileceğimiz başka biri var mı?"

"Evim okula çok yakın, kendim giderim."

"Yürüyemeyecek gibiysen bir öğretmeni yollayayım seninle."

"Hayır, hayır. İyiyim ben. Acımıyor."

Boğazım düğümlendiğinde yutkundum ve gülümsemeye çalıştım. Müdür daha fazla ısrar etmemişti neyse ki. Bahçeye çıkıp Elçin'in annesinin gelmesini beklerken okulun önünde arabasını durdurmuş, endişeli bir surat ifadesiyle arabadan inmişti. Yanımıza doğru koşarak gelirken neredeyse ağlayacaktı. Kızını bu kadar çok seviyordu işte. Elleri çizilse dünyası başına yıkılacak kadar...

OYUNBOZAN | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin