12. BÖLÜM

73 12 0
                                    

Umutlu bir şekilde elimi uzattığım zile basabildiğim kadar sert bastım. Birden evin içinden gelen o bağırış sesleri son buldu. Durmadan zile basmaya devam ettim. İki dakikadan az bir süre sonra kapı açıldı. Karşımda duran Mehmet Kalpsiz'in adamı mıdır bilmediğim kişiyi beni hiç içeri davet etmesini beklemeden itip içeri girdim. Zaten içeri davet edebilecek hâli de yoktu. Eve girer girmez, "Mehmet Kalpsiz," diye bağırdım. "Her neredeysen, nereye saklandıysan çık dışarı. Melek'i burada sakladığını biliyorum."
  
Arkamdan gelen adam sert bir şekilde kolumu tutarak beni dışarı çıkartmaya çalışırcasına sürükledi. Bileğimi tutan koluna beni bırakması için kolumun arka kısmıyla vurduğum sırada, "Bırak onu," diyen sese doğru şaşkın bakışlarımı yönelttim.
  
Üst kattan ağır ağır adımlar atarak bize doğru gelen bu yüz senelerdir görmüşçesine tanıdık geliyordu. Havaya kaldırdığı saç rengimdeki saçları, tıpkı bana benzeyen gözleriyle annemin bahsettiği Mehmet Kalpsiz'e benziyordu. Artık hiç ama hiçbir şüphem kalmamıştı.
  
"Sen..." dedim gözlerim kısık bir şekilde.
  
"Evet ben?" dedi.
  
"Sen, hemen bana Melek'i göstereceksin ve ben de Melek'i alıp buradan gideceğim."
  
"Vay canına, şaşırdım. Pardon ama nasıl götürebileceksin?"
  
"Ya sen kimsin? Sen kim olduğunu zannediyorsun?"
  
"Benim kim olduğumu gayet iyi biliyorsun," dedi yüzündeki damarlar kendisini göstermeye başlarken. "Asıl sen kimsin?"
  
"Ben mi? Kim miyim? Tamam dinle de gör."
  
Elimdeki defteri hızlı bir şekilde açarak annemin söylememi istediği yeri açtım. Mehmet Kalpsiz'in gözlerine uzun uzun baktıktan sonra yüksek bir şekilde okumaya başladım.
  
"Belki de hâlâ Adnan Başaran'ı baban zannediyorsun. Ama o senin baban değil Aslı. Senin baban Mehmet Kalpsiz. Onu bulamasan da onu bulmak için çabala. Bu sana olan vasiyetimdir. Eğer ki onu bulursan benim yerime gözlerine uzun uzun bak ve de ki, annem senin hayatın boyunca arayış içerisinde olacağın bir kaybediş olmadı. Çünkü annem seni, sen ise annemi hiç kaybetmedin. Siz aslında birbirinize uzak olduğunuz kadar yakındınız. Ben senin kızınım Mehmet Kalpsiz. Ben ileride annemle bir kızınız olursa eğer adını Aslı koyacağınız kızınım. Eğer inanmazsa al defterimi ver eline. Okusun ve senin onun kızı olduğuna inansın."
  
Defteri kapatıp bana ifadesiz bakan gözlere bakışlarımı yönelttim.
  
"Duydun mu Mehmet Kalpsiz," diye bağırdım. "Ben senin kızınım! Ben Aslı Başaran değil, Aslı Kalpsiz'im. Al şimdi bu defteri ve annemin ölmeden bir gün önce yazdıklarını oku. Belki biraz da olsa eski kendini hatırlayıp şu anki hâlinden utanırsın."
  
Elini tutup kendime doğru çektim. Elimde bulunan defteri sert bir şekilde eline vurdum.
  
"Benim annem başkasının kızına Aslı ismini vermedi. Keşke biraz dinlemeyi öğrenseydin, çekip gitmeyi değil."
  
O an dünya nüfusunda bulunan bütün insanlardan daha şaşkın görünüyordu. Gözleri dolmuştu, evet yanlış duymadınız Mehmet Kalpsiz'in gözleri dolmuştu. Arkama bile dönüp bakmadan evden çıktım. Ben çıkana kadar beni şaşkınlıkla izleyen o bakışlar bir an olsun beni kaybetmemişti. Sert bir şekilde çarptığım kapı bütün evi inletmişti. Koşarak bu evden olağanca hızla uzaklaşmaya çalıştım. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Sadece koştum, koştum. Nefes nefese kaldığım sırada yolda ilk denk geldiğim banka oturdum. Rastladığım bir yerden aldığım suyu titrek ellerimle yarısını dökerek içmeye çalıştım. Bankta başka birisi daha oturuyordu.
  
"Nefes nefese kalmışsın. Neyden kaçtın böyle?" Kenarımda beni süzen yüze hiç cevap vermek istemiyormuşçasına bir tavır takındım.
  
"Hayatımdan," dedim. "Hayatımdan kaçtım."
  
"Pek de becerememişsin dostum, haksız mıyım? Hâlâ yaşıyorsun, bitmedi. Kim seni kırdı böyle? Gözlerinin içi ağlıyor," dedi.

Başımı hafifçe önüme eğdim. Saniyelerce öylece durduktan sonra doğrulup ayağa kalktım. Benden bir cevap bekleyen yüze bakışlarımı değdirip dudaklarımı büzdüm.

BANA ÇOCUKLUĞUMU VERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin