10. Bölüm: "Aşk-ı Esaret"

4.4K 373 200
                                    

Bölüm şarkısı: Mabel Matiz- Sıla Muhbir


Keyifli Okumalar 🤎

Merakla onları süzerken halam yeni hatırlamış gibi başını salladı. "Doğru ya! Buraya gelince direkt Asil'e gider."

"Asil kim?" Halamın hiçbir şeyden haberi yoktu ama sanki Dicle ile anlaşmış gibi bir türlü doğru dürüst anlatmıyordu.

"Abimin atı canım, kim olacak?" Dicle gereksizce uzattığı konuyu önemsiz bir sesle cevaplamıştı. Ona ters ters baktım. O ise sırıtarak limonata bardağını dudaklarına yaklaştırdı. Bakışlarını benden ayırmadan limonatasından bir yudum alarak bana göz kırptı.

Ona daha fazla tahammül edemediğimi gösteren bir bakış attıktan sonra bakışlarımı yüzünden çektim. O sırada yan taraftaki ormanda, boş arazide son sürat atıyla birlikte Demir'in geldiğini gördüm. Kızıl atın üstünde havalanıp inen bedeniyle daha da heybetli görünüyordu. Nefesimi kesen adam ata hükmederek dörtnala koşturuyordu. Hala bizi görmemişti ve uzaktaydı. Bir anda atı şaha kaldırınca nefesimi tuttum. At öndeki iki bacağını havaya kaldırdı ve arkadaki bacaklarının üzerinde dik bir şekilde durunca Demir'in düşmesinden korkan kalbim hızla atıyordu. Ancak Demir buna alışık olduğunu fazlasıyla belli ederek atın üzerinde gayet rahat ve telaşsızdı. Atın üstünde beyaz gömleği ve siyah kumaş pantolonuyla tıpkı bir yunan heykeli gibi duruyordu.

Göğe uzanan bedeni, büyüleyiciydi. Sertçe yutkundum ve boğazıma oturan yumruyu gidermeye çalıştım. Üzerime doğru esen rüzgar açık bıraktığım saçlarımı sırtımdan yüzüme doğru savurunca görüş açımı kapattı. Karşımdaki manzarayı kaçırmamak için yüzüme haince saldıran saçlarımı elimle çektim. Omuzlarımdan sırtıma doğru tekrar attım ve ensemde birleştirerek onları tuttum.

Ciğerlerimin artık isyan etmesiyle uzun süredir tuttuğum nefesimi yavaşça bıraktım. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattığım esnada Demir atı eski haline getirmişti. At dizlerine kadar siyaha boyanmış gibi duran ayaklarını sağlam bir şekilde yere bastı. Demir gülümseyerek atın başını okşadı. Dudaklarının oynayışından bir şeyler söylediğini anladım. Ona sevgiyle bakıyordu. Ardından atı bu sefer yavaş yürüterek ilerlediğinde bizi gördü. Yanımıza geldiğinde atını durdurdu ama üzerinden inmedi. Keskin bakışları yine üstümdeydi. Güneşten dolayı kısılmıştı gözleri ama etkisi hala aynıydı. Yoğun ve heyecan verici...

Dicle yağa kalkıp atın yanına gitti ve onu eliyle sevmeye başladı. "Asil, özledin mi beni?" Bana dönüp, "Melek gelsene! Çok güzel," dedi.

Başımı olumsuzca iki yana salladım. "Yok, ben böyle iyiyim."

"Neden? Korkuyor musun?"

Korkuyordum. Küçükken bir keresinde babam hafta sonu işlerden fırsat bilip beni ve annemi bir at çiftliğine götürmüştü. Henüz on bir yaşlarındaydım. Babam beni ata bindirmek istemişti. O gün de çok korkuyordum atlardan ama babam kar gibi beyaz olan ata dokunmamı sağlamış ve beni korkacak bir şey olmadığına ikna etmişti. Daha sonra beni ata bindirince at huysuzlanıp bedenimi üzerinden hırçınca yere savurmuştu. Babam atik davranıp beni yerden almasaydı at bacaklarıyla beni az kalsın ezecekti ama yine de hasarsız kurtulamamıştım. O gün kolumun üzerinde düştüğüm için kolum kırılmış, omzum çıkmıştı. Yaşadığım acı aklıma gelince yüzümü buruşturdum. Atlar kesinlikle benim için bir travma olmuştu.

"Atlarla ilgili pek de güzel bir anım yok," dedim.

"Ne oldu ki?" diyen halamdı.

"Küçükken babam beni ata bindirmek istemişti ama at beni üzerinden attı. Onun yüzünden günlerce kırık bir kolla gezmiştim. Üstelik omzum çıkmıştı ve çıkığın yerine tekrar koyulması hayatımdaki en büyük fiziksel acım olmuştu. Bu yüzden mümkünse ben atlardan atlar da benden uzak dursun."

KariaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin