-BÖLÜM ON YEDİ-

11 8 0
                                    

Bölüm on altı sonu;

"Kraliçenin sol gözünden bir damla yaş firar etti olanı idrak ettiği an ve dehşetle baktı küçücük bir mesafe ilerideki arzuyla kararmış gözlere. Yüreği acıyla kasıldı, göz yaşının düştüğü yerin Rüzgar'a ihtiyacı vardı.

Korkusunun, cesur kralına ihtiyacı vardı. İçinden haykırdı adını Rüzgar'ın. İçinin duvarlarında kasırgaya döndü bu ses ama dışardan kocaman iki avuç içinde kalmış minik bir serçe gibi ürkekti. Bir o kadar da çaresiz, bir o kadar canı yanıyordu.

Gazel kendinden emin dokunuşlarını kraliçenin üzerinden çekti ve elbisesinin yakasına geçirdiği an tiz bir sesle yırtıldı yakası.

Şimdi yalvarırcasına bakan zümrüt yeşili gözlere ihtirasla karşılık verdi Kral.

Bu gece; Patra, kraliçesine kavuşacaktı. "

-Bölüm On Yedi-

*Rüzgar*

Zifiri... Güneş doğsa bile karanlık gün, gün aysa bile simsiyah...

Gözümün gördüğü karanlık dahil, içinde yüzdüğüm hava bile boğuyordu beni. Hayali iki el boğazıma sarılmış nefes aldırmıyordu.

Dayanamıyordum.

Bu... Bu eziyetti, işkenceydi. Tenimin her noktasını dikenler kaplamıştı. Yüreğime ulaşan dikenler soluğumu kesiyordu. Biliyordum Ahles'in yokluğuydu o karanlık, biliyordum özlemekti o hayali iki el, biliyordum başka bir erkeğin yanında olmasıydı bu dikenler...

Ve o yavşak herifin onu öpmesiydi.

Bu düşünceyle birlikte, artık yanan ciğerlerimi umursamadan, ağzımı açıp haykırdım. Çaresiz kalışıma, onu orada bırakmama haykırdım. Dudaklarımdan kısık ve boğuk bir ses çıkarken aynı anda ağzımdan iri baloncuklar yükseldi ve terasın havuzunun yüzeyinde birer birer patladı.

Soğuktu biliyordum ama hissetmiyordum. Artık uyuşmaya mı başlamıştım, yoksa Ahles'in alevleri uzaktayken hissettiğim buz, şimdiki hava sıcaklığını görmezden gelmeme mi sebep oluyordu kestiremiyordum.

Gözlerimden akıp akmadığındam emin olamadığım tuzlu sıvı havuzun tatlı suyuna karışıyor olmalıydı ya da belki artık ağlayamayacak kadar uyuşmuştum. Görüş açımdaki bulanık görüntüye gözlerimi kapadım ve tenime batan iğnelerin her bir zerresini ciğerlerimde somut bir şekilde hissettim. Bilincimin kapandığını hissediyordum ama bunun için harekete geçmedim. Bedenim haftalardır boğulduğu için, ölümün yakıcı ferahlığını farkedemiyordu belli ki...

Düşüncelerim de yavaş yavaş bulanıklaşırken kolumdan su yüzüne çekildiğimi hissettim. Gözlerimi açamıyordum, göremiyordum... Sadece belli belirsiz hissediyordum.

Sırtım sert zeminle buluştuğunda ses tonunu duydum.

" Rüzgar nefes al! Rüzgar?!"

Sesi yüreğime dokunuyordu. Bu bir insandı. Konuşma şeklinden bunu anlayabiliyordum. Sesine ait her frekans çok uzaklardan bana ulaşıp ruhumu sarmalıyordu sanki. Yanaklarımda parmaklarına ait hafif darbeler hissettim. Belli ki beni ayıltmaya çalışıyordu. Baygın değildim ama tepki de veremiyordum.

" Rüzgar kendine gel!" dedi bu kez. Bu esrarengiz adamın sesindeki endişeyi bariz bir şekilde hissediyordum, bu korku da neyin nesiydi?

Mırıldanışını duydum ardından. Hitabı banaydı ama muhattabı ben değildim.

ŞizofrenWhere stories live. Discover now