-BÖLÜM BEŞ-

60 20 0
                                    

Kaybetme korkusu öyle bir hissiyattır ki asla yapmam dediğiniz her şeyi bu duygu ile yaparsınız. Bir cinayet işlerseniz, örneğin canınıza kasteden birini öldürürseniz canınızı kaybetmekten korkarsınız. Bir hırsızlık yaparsanız zengin olma hissini kaybetmekten korkarsınız.
Yani biz insanlık, varolunduğumuzdan bu yana bu duygu ile kavruluruz, bu duygu ile savruluruz. Korkumuz bazen kendimize, bazen aşkımıza, bazen aklımıza, bazense akılsızlığımızadır...

   Ben Rüzgar Akçaoğlu; akıl sağlığımı verip bir aile almıştım. Yalnızlığımın demir parmaklıklarından bu alışverişle azat olmuştum. Korkumsa akıl sağlığımı tekrar kazanmaktı. Bu yüzden bana verilen tüm tedavilere kendi dünyamda savaş açmıştım. Ama dün gece savaşıma ateşkes imzaları atılmıştı. Gece Ayla hemşireye yakalandıktan sonra, sabahı nasıl ettiğimi bilmemiştim. Şimdiyse koridorda, doktor odasının karşısında dakikaları saya saya biletimin kesilmesini bekliyordum. Midem bomboş olduğu halde kahvaltı yapamamıştım. Stresim ilk muayenemden kat kat fazlaydı.

Kendimize her ne kadar itiraf edemesekde cem de ben de bu anın bir gün geleceğini biliyorduk. Bu an düşünmek istemediğimiz bir andı. Bundan sonra tedavi dedikleri süreç nasıl ilerleyecekti, bizi neler bekliyordu bilmiyordum. Sorularımın cevabını alabilmek için vakti doldurduğumda hemşirenin adımı seslenişiyle muayene odasına doğru ilerledim.

    Durumu nasıl kurtarabileceğim hakkında bir fikrim yoktu. Kurtarabilir miydim, muammaydı. Korktuğum sonuç EKT kararıydı. Umarım böyle bir adım atmazlardı. Çünkü ölümüm pahasına da olsa buna izin vermeyecektim. Onlar anlayamazdı. Hafızam benim yaşama sebebimdi. Yaşama sebebimi elimden alırlarsa gireceğim yolların nereye varacağını kendim bile bilmiyordum.

"Gel bakalım Rüzgaar..." dedi doktor sonunu uzatarak. Korkuyordum, üzgündüm ve şimdi utancım da bunlara karışmıştı. Bana yapmak istedikleri ne olursa olsun, amacım ne olursa olsun yalan söylemek yüzümü eğdiriyordu. Bir aydır ne türlü oyunlar oynadığım, yüzlerine bakarak ne yalanlar söylediğim ortaya çıkmıştı. "Öğrendiklerime göre geldiğinden beri bir adım ilerleyememişiz, üstelik zaman aleyhimize işlemiş gerilemişiz. Öyle mi Rüzgar?".

   Gözlerine bakmak istemiyordum ama benden sahiden bir cevap bekliyor muydu? Utanmak gururuma ağır geliyordu. Onlar benim nasıl bunları  yaptığım hakkında en ufak fikre bile sahip değillerdi. Ben ablam olmadan yaşamayı bilmiyordum. Ben yalnızlıktan, kayıp gitmekten deli gibi korkuyordum. Şimdi bu hayat bana Cem'i bahşetmişken, nefes alabilmeme bile hala şaşırırken, bunun sebebinin Cem ve zihnimdeki ablamdan kalan sınırlı görüntüler olduğunu bilmiyorlardı.

Sıkışmışlığım utancıma karışınca, çaresizce ağlamaya başladım. Bu gözyaşları dün geceden beri yaşadığım stresin dışa vurumuydu. Onları da elimden almamalılardı. Bu hayat bana bu kadarını yapmamalıydı, yokluklarında ben bu kimsenin karanlık olduğunu göremediği kuyudan nasıl çıkardım?

    Başımı kaldırıp doktorumun orta yaşını gözler önüne seren yorgun gözlerine baktım. Bakışlarım dilenircesineydi. Ben orada, ondan tüm hayatımı gözlerimle dilendim. Yorgundum, tükenmiştim, güçsüzdüm...

"Onları benden almayın..." dedim. "Hayatımı almayın doktor hanım. Bırakın, taburcu edin, gideyim. Cem var yanımda... Onu göremiyorsunuz ama ben görüyorum. Ben hissediyorum. O, sizin hasta dediğiniz ruhuma dokunuyor. O yalnızlığıma ilaç oluyor. Önce annem babam gitti benim, ardından ablam gitti. Cem geldi ama bakın..." titreyen sesimi canlı tutmaya çalışarak hevesle Cem'i işaret ettim." Bana aile oldu. Siz şimdi ailemi almaya çalışıyorsunuz elimden. "Rüzgar tek başına koştur bu hayatta. " diyorsunuz. Benim tek başımayken koşmaya da yaşamaya da gücüm kalmıyor.  Gördüm, tecrübe ettim. Acıdan göğsüm deşiliyor. Sizin doktorluğunuz benim yüreğimin acısını dindirmiyor. Ben aylardır acıyla kıvranan ruhuma tek bir ilaç bulabildim. Onun elinden tuttum. Boğulduğum derin sulardan nefes alabilmek için biraz başımı onunla çıkarabildim. Bırakın artık yüzeyim... "

ŞizofrenWhere stories live. Discover now