3

13.9K 807 63
                                    

Merhaba!

Sizce hikaye şu an nasıl gidiyor?

Multimedya : Kerberos, Hades'in köpekleri.

Lütfen desteklerinizi esirgemeyin. <3

İyi okumalar!

Önceki bölümden;

Kollarını öne doğru uzatan Poseidon'nun isteği belliydi. "Kızını almak."

Hayatı boyunca hiç görmediği kızını.

Tanrı Hermes, yumuşak bir şekilde Prenses Lia'yı  babası Poseidon'a teslim etmiş ve yerine geçmişti.

Kollarına aldığı kızını ile hiç beklemeden kendini ve kızını tapınağına ışınlamış, su perileri olan yardımcılarıyla birlikte tedaviye almaya başlamıştı.

Kulağıma gelen fısıltılar ve vücuduma dokunma hissiyatıyla gözlerimi araladım. Kafamı hafifçe kaldırıp etrafa bakınmaya başladım. Beyaz tenli, mavi gözlü ve mavi saçlı birkaç su perisi ile bakıştık. En son olanları hatırlamaya çalışırken telaşla yatağın üzerinde ayakladım. Benim yaşadığım yerde su perileri olmazdı!

Su perileri benim ayaklanmamla gerilemiş, içlerinden biri de dışarı çıkmıştı.

"Beni buraya kim getirdi?!" diye sordum.

"Efendimiz tabii ki." diyerek usulca cevapladılar aynı anda. Pekala. Bundan pek hoşlanmamıştım.

"Efendiniz kim? Su perileri kimseye itaat etmez."

Bu sırada kapı sesi gelmiş ama su perilerine bakmaktan odaklanamamıştım.

"Onlar sadece benden emir alır. Bundan sonra senden de." diye cevapladı gür ses.
Kafamı çevirip kapı yönüne baktım. Uzun kumral saçlı ve mavi gözlü fazla uzunca biriydi. Hissettiğim yoğun aurası ve bana verdiği cevapla onun kim olduğunu çözmüştüm.

O benim babamdı.
Denizlerin Tanrısı Poseidon.

Sakince ona baktım. Pek bir duygum yoktu.
"Burada kalmayacağım. Perilerine ihtiyacım yok." dedim soğukça.
Küçük bir tebessüm bıraktı dudaklarına.
"Ait olduğun yer burası." dedi. Bunu nasıl ve hangi hakla diyebilirdi?
"224 yıldır bu anı mı bekledin? Ait olduğum yer burası değil! Benim evim Ερημος (Çöl) Ormanım!" diye sinirle cevapladım.

Sadece bakmakla kaldı. Tek bir kelime söylemeden odadan çıktı. Onun peşinden odadan çıkan su perileriyle rahatlayıp yatakta oturur hala gelmiştim.
Olduğum odaya göz gezdirdim. Üstünde oturduğum koca mavi bir yatak, beyaz duvarlar, yatağın karlısında bir cam, onun yanında aynalı bir dolap olan oldukça sadece bir odaydı. Bir yabancı odası gibiydi.
Onun için oldukça yabancıydım sonuçta. Kim 224 yaşındaki çocuğuyla ilk kez görüşürdü ki?

Yatakta oturursam düşüncelerimin asla susmayacağını anlamıştım. Ayağa kalktım ve dolaba doğru ilerledim. İki kapaklıydı. Kapakları açıp kıyafet aradım. Üstümdekiler oldukça pis ve kanlıydı. Dolabın içerisindeki elbiselerin sırtı kapalıydı. Yani asla giyemeyeceğim türlerden. En sonunda beyaz uzun bir elbise bulmuştum. Üzerime geçirip aynadan baktım. Üzerime yakışmıştı.

(Elbise bu ama kanatlarından dolayı sırtı daha açık hayal edin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Elbise bu ama kanatlarından dolayı sırtı daha açık hayal edin.)

Aynadan bakınca saçlarımı gördüm. Beyaz belime kadar uzanıyorlardı. Onları seviyordum. Dolaba biraz bakınca beyaz bir tarak buldum. Saçımda gezdirip karışmış yerleri açtım. Önden birkaç tutam ayırıp küçük küçük ördüm. Geriye kalan saçımı sırtıma attım ve kanatlarımın ortasından süzülmelerine izin verdim. Hazırlanmam bitince çıkardığım kirli elbiseyi ve taraktaki saçları alıp dolabın kenarına bıraktım. Eminim ki su perileri tekrardan odama uğrayacaktı.

Odanın kapısını açıp odadan çıktım. İki yandan uzun koridoru vardı. Önü açıktı ve aşağıda koşuşturan su perilerini görebiliyordum. Aşağıdan yukarıya inmek için merdiven arıyordum ama sanırım yoktu. Anlaşılan kanatlarımı kullanmam gerekecekti. Ah bunu çok seviyordum!

Kanatlarımı gerip havaya doğru zıpladım. Kanatlarımla aşağı indim. Su perileri duraksamış bana bakıyorlardı.

"Buradan nereden çıkılıyor?" diye sordum.

"Arkanızda kalan kapıdan çıkabilirsiniz Prenses Lia." diye cevapladı bir tanesi. Arkama doğru dönüp ilerledim. Namım duyulmuştu anlaşılan. Olimposlular ne dedikoducuymuş!

Koca iki büyük mavi kapı daha dokunmadan açılmıştı. Umursamadan çıktım. Etrafa baktığım zaman koca bir bahçesi ama az bitkisi vardı. Bahçeden çıktım ve geri dönüp baktım. Sanırım burası Poseidon’un tapınağıydı.
Dün geceki adam aklıma gelince etrafa bakındım. Onu nasıl bulacaktım?
İyi miydi? En son Tanrı Apollon’un yanındaydı ama oraya nasıl gideceğimi bilmiyordum. Arkamdan bana dokunan bir elle durdum. Arkama baktığımda dokunan kişinin babam olduğunu gördüm.

"Sanırım birilerini arıyorsun?" dedi ve elini uzattı "Bende oraya gidiyorum hadi tut." dedi ve beklentiyle baktı. Elini tutmadan üstünü kavradım ve karşıya baktım. Onunla bir yabancı gibi muhabbet etmek istemiyordum.

Bir saniye bile sürmeyen parlaklıktan sonra olduğumuz yere baktım. Tıpkı babamın tapınağındaki gibi bir düzen vardı. Aşağıdaki salonda olan yuvarlak koca bir masa ve masanın etrafında on iki koca sandalyesi vardı. Tam karşımızdaki sandalyede oturan Apollon, babamla birleşik olan elimize gülerek bakıyordu.

Elimi çekip ellerimizi ayırdım. Onun ellerini tutmamıştım. Sanırım birisi hileye başvuruyordu. Apollon’un bakışları babama döndü. Kaşlarını kaldırıp ona bir şeyler anlatmaya çalıştı. Sonrasında bana bakarak sandalyesinden kalktı. Uzun ve sakin adımlarıyla yanıma geldiğinde tebessümle bakıyordu.

"Poseidon’un kızı. Mükemmel bir varlıksın." dedi yüzündeki sırıtışla. Pekâlâ. Apollon'u severdim. Ama bu onun çapkın olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

"Teşekkür ederim, Tanrı Apollon. Dün geceki adama ne oldu?" dedim endişeli bir şekilde.

"Kimi kurtardığını biliyor musun?" dedi ciddiyetle. Kaşlarımı çattım. Bu neyi değiştirirdi ki?
"Hayır?" diye cevapladım onu.

"Ah güzellik! Sen Yeraltı ve Ölülerin Tanrısı Hades'i kurtardın." dedi. Tepki vermemiştim ama bu cevabı beklemediğim çok açıktı.
"Bir tanrıya, özellikle Hades'e kim zarar verebilir ki?" diye sordum.
"İşte onun cevabı sende. Hades'in durumu iyi ama ruhu içinde yokmuş gibi." dedi. Aklıma gelen şeyle konuşmak üzereydim ki sustum. Böylesi daha iyi olurdu. Cevap alamayan Apollon devam etti.
"Şimdi birlikte Olimpos'a gideceğiz ve kim olduklarını araştıracağız." dedi.

Araştırmak mı? Tanrılar ve Tanrıçalar hala bunları yapanı bulamamış mıydı? Bu nasıl olurdu?
Yüzümde oluşan sinirli ifadeyi gizlemedim. Apollon susmuş bir şekilde babama bakıyordu. Babam söze girdi,

"Hades ve sana zarar veren oldukça güçlü onu bulamıyoruz." dedi.

"O değil. Onlar." dedim hızlıca.
Babam ve Apollon bu cevabı beklemiyordu. Devam ettim.
"Orada Hades'e saldıran bir adam ve iki kadın vardı. Biri izliyordu diğeri ise sarmaşıkla Hades'i tutuyordu.

"Poseidon! Bunu yapmış olamazlar değil mi? Hemen Olimpos'a gitmeliyiz! Lia, doğru gördüğünden emin misin?"  diye telaşla sordu, Tanrı Apollon. Onlar kimdi?

"Evet, eminim. Olimpos'ta anlatırım tekrardan." dedim.

Babam bana endişeyle bakarken elini uzattı. Elini tuttum. Gözüme ulaşan parlaklık önceki kadar kısa sürdü. Gözlerimi açtığımda karşımda tekrar hilal şeklinde masa ve onun etrafında on iki taht vardı. Gözlerim bana bakan Tanrı ve Tanrıçalarda gezinirken bana şaşkınlıkla bakan kişileri fark ettim. Odaklanıp onlara baktığımda ise bu sefer şaşıran kişi ben olmuştum.

_____________________________
910 kelime.
Bölümdeki notlar hariç.

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Hades'in PerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin