Avukat özel bölüm

2K 90 98
                                    

"Neyin var Ali?"

Ali Nur ile yan yana oturduğu bankta dikleşti. Uzun süredir dalıp gitmişti. Kötü bir kabustan uyanır gibi düşüncelerinden ayrıldı.

"Sanki çok önemli bir şeyi unutmuş gibiyim."

Nur onun ruh halini bir türlü çözemiyordu. Ali bazen çok neşeliydi, hatta sıklıkla Nur'un da moralini yerine getirmek için elinden geleni yapıyordu, bazen ise bambaşka biri vardı sanki karşısında. Bazı zaman oluyordu, Ali'yi tanıyamıyordu. Çünkü onun tanıdığı adam güler yüzlüydü, öyle sahteden de değil, güldüğünde gözleri parlardı Ali'nin. Bu dalgın, bu gözleri bir türlü karşısında olan kişiyi seçemeyen adam ona tanıdık değildi.

Çünkü bazen, durduk yere, öylece, birden bire, bazen uzaklaşıyordu. Bazen her şeyden kopuyordu. Bazen gözleri doluyordu, fakat daha bir tek yaş akmadan gözlerini siliyordu.

Bazı zaman oluyordu, Nur bile onu yakalayamıyordu bu daldığı karanlık denizden.
Ali nereye yüzüyordu bilmiyordu ama boğulmasından korkmaya başlamıştı. 

"Neyi unutmuş olabilirsin ki?"

Yine sessizlik oldu cevabı. Yine Ali saklanmayı tercih etti. Konuşmak, içini dökmek onun için ne kadar yorucuydu kim bilir.

Hayat öyle bir rüzgar esintisi gibi geçiyordu işte. Saçlarınızdan damlayan yağmur gibi akıp gidiyordu.
Hayat bazen çok acımasız, bazen çok umursamaz davranabiliyordu. Hayat durup sizin ona yetişmenizi beklemiyordu, zaman dünyanın her bir köşesine çarparak ilerliyordu. Siz onun peşinden yorgun argın, nefes nefese koşuyordunuz. Zaman geriye hiç kalmayacak gibi hızlıca avuçlarınızın arasından sızarak akıp giderken onu tuttuğunuzu sandığınızda elinizde eski bir kaç hatıradan başka bir şey kalmıyordu. Kötü anılar teninize batıyordu. Artık acıtmıyordu belki ama izleri vardı, ve o izler, işte o izler bir türlü geçmiyordu.

Nur Ali ile kaybettikleri onca yılı düşündü. Esir olarak, kapana sıkışarak. Asla tam olarak yaşayamayan yaralılar olarak. Ne çok şey kaybettim diye geçirdi içinden. Hiç bir şeye sahip olmadığımı zannederken hem de, o kadar çok şey kaybettim ki ben kayıp oldum. Nur özgürlüğünü kaybetmişti, umutlarını, hayallerini kaybetmişti. Geriye tek bir şey kalmayana kadar kaybetmişti. Fakat o kadar şey kaybetmişti ki, geriye kalan tek şeye asılmıştı dört kol ile. Kendine. Çünkü geriye bir tek Nur kalmıştı. Ali? Ali de kaybettiği şeyler listesine girmek için üstün bir çaba harcıyordu sanki.

Onu artık tanımayamadığını kabul etmek zorundaydı Nur. Çünkü büyümüşlerdi. Ali çok olgunlaşmış, çok değişmişti. Ali o hayalperest çocuk değildi artık.
Nur ise yeni yeni özgürlüğün tadını aldığı için tam tersi küçülmek istiyordu. Kaçırdığı onca şeyi yakalamak istiyordu. Halbuki bilmiyordu ki giden zamanı kolundan tutup geri getiremezsin, sen onun peşinden koşarken geleceğini de kaçırırsın.

Ali ne zaman yalnız hissetse, ki sık sık yalnızlıktan ölüyor gibi hissediyordu, aklı uzaklara dalıyordu. Aklı devasa denizleri, korkunç dalgaları aşıp o bulutların, o kasırgaların arasında bir avukata sığınıyordu.

Ali sözünü tutuyordu.

"Figen'in teklifini mi düşünüyorsun yoksa?"

Nur'un tekrar sorduğu soru ile zihnini toplamaya çalıştı. Figen'in teklifi çok cömert, çok bonkör bir teklifti.

Parmağında ki yüzük, bileğinde ki biliklik ateşten bir halka gibi tenini yakıyordu, parmağının ucu ile soğuk metaline dokundu.
Bunlar ona ait değildi ki? Nasıl satabilirdi. Ne karşılığında olursa olsun, bu emanetlerden nasıl vaz geçebilirdi?

Avukat Where stories live. Discover now