Bunu Bana Değil Ona Söylemen Gerek

Start from the beginning
                                    

Elinde resim çantası ve şişe sütle aylar önce Daeyeol adlı çocuğun kamerasını kullanmak istediğini söylediği yolda yavaşça yürüdü sonra durup sağ tarafına doğru baktı. Daeyeol'un o ilk fotoğrafı çekiği yerden ağaçlara baktı ağaçların altındaki banka...Başladığı yerdeydi Minho yok hayır eksi bir değerdeydi. Görmeyi beklediği şeyi görmüştü Minho yokluğu görmüştü ama bu Kibum'u görmeyi ummadığı anlamına gelmiyordu. Daha küçük parçalara ayrılmıştı umudu Minho'nun, umudu can çekişiyordu. Banka iyice yaklaşınca Kibum'a ilk söylediği cümleyi hatırladı ve ufak bir değişiklik yaparak banktaki Kibum'un her zaman olduğu yerdeki boşluğa bakıp Kibum'a (yokluğuna) son cümlesini söyledi.

"Gelmemişsin!"

Aniden gözlerinden damlayan yaşı silemekte hiç vakit kabetmedi bir süre dudağını ısırıp gökyüzüne baktı daha fazla ağlayamazdı. Her zaman yaptığı gibi bankın öbür ucuna oturdu resim çantasını ve süt şişesini Kibum'un olduğu yere koyup kendisiyle arasındaki mesafeye baktı. O mesafe hem çok şey demekti hem hiçbir şey demek değildi. Binlerde öğrenci arasında bulmuştu onun ismini, konuşmasını sağlamıştı, kendini anlatmasını sağlamıştı kendini Kibum'a anlatmasını sağlamıştı Minho ve o binlerce insanın doldurduğu boşluğu işte şuan baktığı boşluk mesafesine kadar düşürmüştü. O mesafenin bir anlamı yoktu çünkü Kibum şemsiyenin altındaki yürüyüşleri dışında hiçbir zaman Minho'ya yakın oturmamıştı hiç birlikte yürürken omuzları birbirine sürtmemişti parmakları birbirine hiç çarpmamıştı. Her şeyi başarmıştı da Minho bir tek yüzünü güldürememişti Kibum'un, ağladınığı görmüştü, kaşlarının sorgular gibi kıvrıldığını, yanaklarının utanınca nasıl bir pembe olduğunu biliyordu, şaşırtıcı bir şey duyduğunda kedi gözlerinin nasıl kocaman açtığını biliyordu. Kokusunu biliyordu kokusunu 100 metre öteden bile tanıyordu. Ama hiç güldüğünü görmemişti kaç gamzesi var bilmiyordu, üst dudağındaki küçük kalp gülünce kayboluyor muydu yoksa daha çok mu belli oluyordu bilmiyordu, nasıl gülümsediğini nasıl kıkırdadığı yahu Minho Kibum'un kahkahasının sesini bilmiyordu. Dudaklarının göründüğü kadar yumuşak olup olmadığını bilmiyordu, kabarık sarı saçlarının parmakları arasında nasıl hissettirdiğini bilmiyordu. Baktıkça büyüyordu gözlerinde o banktaki mesafe, düşündükçe daha çok bilmediği şey ortaya çıkıyordu. Ama Kibum'un cevabını biliyordu kendisine karşı ne hissetmediğini biliyordu çünkü Kibum giderek vermişti cevabını şimdi sıra Minho'daydı, gitmesi gerekiyordu. Ayağa kalktı süt şişesine ve resim çantasına yeniden baktı etrafına baktı sincap yine ortalarda görünmüyordu belki o da biliyordu Kibum'un artık hayatında olmayacağını. Yürümeye başladı arkasına bakmadan yanından geçerken yine aylar önce Kibum'u ağlarken görüp tutunduğu ağaca parmaklarını sürterek ilerledi. Rüzgar vurdu yüzüne, burnuna Kibum'un kokusunu getirmiyordu artık ama içinden geçti rüzgar içini alıp götürdü Minho'nun, umudunu götürdü. Rahatlamıştı Minho artık göğsü daha az acıyordu.

100 metre kadar bile yürümemişti ki geri döndü banka Minho sadece resim çantasını alıp en yakın postaneye gitti. Biliyordu Kibum da bir daha buraya gelmeyecekti ama bu çantanın bir şekilde ona geri dönmesi gerekiyordu.

Yıllardır ki kalbim kapalı kutusunda,
Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi;
Mustaribim bu duvarın dış tarafında,
Şefkatına inandığım biri var gibi.

Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el,
Kıpırdamak istemiyor göz kapaklarım;
Yan odadan bir ince ses diyor gibi gel!
Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım.

Gözlerimde parıltısı gülümsemenin,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde;
Varsın yine tutulsun tüm vücudum,
Baş ucumda biri bana 'yerine yat' desin de!

Kamera LensiWhere stories live. Discover now