3

73 9 2
                                    

Mutluluğum kısa sürüyor, aynı zamanda da yolculuğum. Çünkü şu anda tahtalarla çevrili demir parmaklıkların arasındayım. Adi herifler ''adresini koru,'' derken benimle dalga geçiyorlarmış. Acı gerçekler nasıl da tokat gibi yapışıveriyor suratıma..Kendimi tam bir salak gibi hissediyorum. İşin iyi tarafından bakarsak şimdiye kadar üç sigara içtim ve şimdiye değin kimse beni bu konuda uyarmadı. Mutluluk, bulunması çok kolay bir şeymiş gibi geliyor bana şu durumda. Nezarette iken bunu nasıl söyleyebilirsin dediğinizi duyar gibiyim. Ama hayır, polis memurunun demir parmaklıkların ardından uzattığı ve ısıyı direkt dışarı veren pet bardaktaki çayı içerken eliniz yanmıyor. Her birimiz ''Akşam çayı için nerede buluşalım güzelim?'' sendromuna kapılabiliyoruz. Keşke bu sendroma kapılabilecek durumda olsaydım. Son bir nefes daha çekiyorum sigaramdan. Bütün toksinleri ciğerlerime doldururken bedenim, ''Farkında mısın bilmem ama ölüyorum'' diye haykırıyor öksürüklerimin arasından. O an fark ediyorum ki tüm manyaklarla aynı odadayım. Şu an maalesef ki aynı nefesi alıyoruz. Acaba hangisi tecavüzcü? Ya da hangisi bir kadının boğazına acımadan bıçak dayayarak çantasını çalan? Kezzapçı manyağın burada olma ihtimali var mı?

İnsan nelerden kaçarsa bir gün onlarla dolu bir çukurun ortasına düşüyor. Çırpındıkça daha da bulaşıyor bu kir. Ve kaçmak, neden bu kadar zor oluyor? Polisler bana düşünmem için vakit veriyorlar. Düşünmemi istiyorlar ve ben de düşünüyorum. Fakat bu lanet olası senaryo gerçek değil! Etrafımdaki çoğu insan potansiyel manyak olanlardan. Yine de bir tanesi ilgimi çekmiyor değil. Paltosunun yakasını kaldırmış, üşümemek için gayret ediyor gibi. Titrediğini görüyorum. Saçlarındaki beyazlar sakallarına da bulaşmış. Dramatik profilindeki resimde, gözaltları kırışıklarla dolu. Tanıdık bir havası var gibi ve sanki içimdeki bu üzüntünün asıl sebebi de bu. Elli, elli beş yaşlarında olduğuna eminim ama orospusu olduğu hayat onun üzerinden fazla geçmiş.

''Kim Jongin.''

Kendi adımı duymamla düşüncelerimden arınıyorum. Adımı söyleyen polis memurunun az önce bir şeylere güldüğü belli. Hala sırıtıyor ama ben bunun farkında olmadığını görüyorum.

''Evet, benim.'' diyorum.

''Çık.'' diyor ve kapı açılıyor. Nerede olduğunuzu unutursanız bazen bir kapının açılması bile sizi fazlasıyla mutlu edebiliyor. Hayır demek için acele etmemenizi tavsiye ederim. Ve seratonini hissediyorum damarlarımda, hızlı ve akışkan. Bütün sinir uçlarım beynime aynı mesajı gönderiyor. Polisle birlikte yeniden sorgu odasına dönüyoruz. Odaya girer girmez ilk fark ettiğim daha rahat oluşum. Ne de rahatsız edici bir gerçek..Mucizevi insan organizması farklı ortamlara kısa sürede ayak uydurabiliyor. İlk bakışta, masanın üzerindeki su şişesini fark ediyorum. Tahminlerim beni yanıltmazsa, bu bir öncekine göre daha uzun bir görüşme olacak. O kadar çok soru soracaklar ve o kadar çok konuşacaktım ki sonunda ağzım Sahra Çölü'ne dönecek ve ben konuyu en ateşli anında bölüp ''Bir su alabilir miyim acaba?'' diyecektim. Evet, sırf bu yüzden, yani bütün bu dediklerim olmasın diye suyumu çoktan hazır etmişlerdi.

''Su hayattır..Ama ben ölmek istiyorum.''

Sakin görünmeye çalışıyor ve gerçekten sakin değilseniz, vücut diliniz sizi mutlaka ele veriyor demektir. Ellerimin bu başına buyruk ve pervasızca hareketleri..Nerede durmaları gerektiğini bilmiyorlar. Masanın üzerinde ve parmaklarımın sayesinde sanki dans ediyor gibiler. Ben, benden bağımsız iki tane ele sahibim. Allahın belası ellerimi kontrol edemiyorum. Psikologlar buna ''Yabancı El Sendromu'' diyorlar. İlk bakışta bu ismi benim uydurduğumu düşünebilirsiniz. Ama hayır, bu tıp dünyasının böylesine salakça bir durum için kullandığı ve onların da bu salakça durumu başka türlü nasıl ifade edeceklerini bilmedikleri için koydukları saçma sapan bir vaka tanımlama ismi. Literatüre bu tanımlama ile girmesi oldukça komik tabii ki. Bu tarz hastalarda beyin, kişilerin ellerine hüküm koyamıyor. Eller kendilerine ait bir hayatları olduğunu düşünüyor ve o an ne yapmak istiyorlarsa onu yapıyorlar. Eğer böyle elleriniz var ve mastürbasyon yapmak istiyorsanız, size kolay gelsin.

''Jonginciğim, avukatını aramak ister misin?'' diyor Baekhyun. Geçen süre içerisinde ismimin sonundaki ''bey'' gitmiş ve yerine hiçbir anlamı olmayan salakça bir takı gelmişti. 'ciğim..' Acaba ne anlama geliyor? İyi de benim avukatım yoktu. Bunu söyleyeceğim yüzümden okunmuş olmalı ki uzun boylu olan polis ''Bir tane bulman için kaçınılmaz fırsat.'' diyor. Ses tonundaki alaycı ifade sinirime dokunmuyor değil..

''Beni ne hakla burada tutuyorsunuz?'' diyorum sert sayılabilecek bir ses tonuyla. Karşımda duran aynada, kendini yeniden bulan bir adamın yükselişini izliyorum. Bu filmi daha önce görmediğimden bu sahnesi hoşuma gidiyor. Aslında çok sinirli birisi olduğumu söyleyemem. Ama duyular yoğunlaşıp, algınız tavan yapınca, kafanızdaki birkaç vidanın yerinden çıkması pek de anormal sayılabilecek bir durum olmamalı. Ben bu tepkiye nefs-i müdafaa diyorum.

''Neden bağırıyorsun Jonginciğim?'' diyor kısa boylu olan, yüzünde tehditkar bir ifade var. Onlara uzun boylu, kısa boylu gibi isimler taktım. Çünkü bu adamlar benim yanımda pek birbirlerine isimleriyle hitap etmiyorlar. Maalesef kendi ismim dışında hiçbir ismi bilmiyorum. Bu da beni hiç sevmediğim şu ikinci el isim muhabbetine götürüyor. O yüzden şu an kendi adımı da bilmediğimi varsayalım.

''Alnındaki o yara nasıl oldu Jonginciğim?'' Bunu sorabildiğine göre kameralar kesinlikle kayıtta olmalı. ''Bilmiyorum,'' diyorum bu soruya. Ölü gibi olmak, bir ölü olmakla aynı şey olamaz. Hala nefes alabiliyorken bu imkansız. O an fark ediyorum ki hayat, herkes için çok çabuk değişebilen, karmakarışık bir sistem. Kaotizmin tek ve gerçek hakimi. Dün gece evimde, minimalizme yakın bir huzuru yaşarken, bugün burada, bu durumda olabileceğim aklımın ucundan geçmiyordu. Şu an benim dışımda herkes, katil olduğuma inandırmaya çalışıyor. Benim olmayanı bana zorla vermeye çalışıyorlardı. Sözcüklerim öyle güçsüz ki...Beni korumaya yetmiyorlar. Konuşmayı yeni öğrenen bir çocuk gibiyim. Polisler odayı terk ederken, uzun boylu olan aralık kapıdan başını uzatıyor.

''Kedine sen yokken birinin bakmasını ister misin? Birini arayabilirsin.''

''Kedime mi? Ne kedisi?'' İyi de benim kedim yok ki..

Crime and Fantasy || SekaiWhere stories live. Discover now