1

135 12 26
                                    

Okumaya devam ettiğini görmek gerçekten çok hoş. Merak kanser gibidir, ancak istediğini aldığında durur.

Tekrar etmekte bir sakınca görmüyorum. Evimi, duvarlarımı ve yeni bozulan banyo musluğumu seviyorum. Lavabo hariç! Artık kendim için "ben evimin tutsağıyım" demek hiç de zor gelmiyor.

Gece uyuyamamanın nedeni aslında son işimdi. Ve bunu çözmek için bir gayret göstermiyorum. Uzun süre düzenli olarak yapılan şeylerin, insan vücudunda bir tür bağımlılık yapması sonucundan çıkan bir sorun. Alt limitin 21 olduğuna dair şeyler okudum. Bir hareketi ya da tavrı 21 gün süre içerisinde tutarlı bir şekilde tekrar ederseniz, sonucunda gülüş şeklinizi bile değiştirebiliyormuşsunuz. Dünyayı 21 gün içinde değiştirebilirseydim emin olun yapardım ama bir gün bile yaşadığımı hissetmediğim bir yer için 21 saniyemi bile feda edemiyorum.

Bir ecza deposunda gece bekçiliği yapıyordum. Büyük bir yer, bir çeşit hangar. Şehrin biraz dışında olmasına rağmen, işe her gidişimde yol çok çabuk bitiyor ve uyuşuk bir huzurun vücudumda yavaş yavaş dolaşmasına izin veriyorum. Sanki bir kutu kas gevşetici içmişim gibisinden bir histi bu. Çok değil ama bunu birkaç kere denemiştim. Öldürmüyor, ama ölecek gibi hissettirebiliyor.

Geceleri, yani işte bulunduğum sürede, ecza deposunun üç farklı noktasında bulunan ve duvara monte edilmiş konumdaki kart okuyucularına, bana işe girerken verdikleri, koyu yeşil ve bir standart manyetik oluşan kartı okutmak zorundaydım. Bu kart okutma olayını her saat başı yani gece de 12 kez yapıyor ve koltuğuma gecede yaklaşık olarak 23 kez oturuyordum, sayıdaki artışın çay ve kahve yüzünden olduğunu düşünüyorum. Bu sayede dünyanın en zeki adamı yani patronum benim gece uyuma potansiyelimi sıfıra indiriyor, bu harika fikrin uygulayıcısı olarak da rahat rahat uyuyabiliyordu. Uyuyamıyordum.

Bazen göz kapaklarım o kadar ağırlaşıyordu ki onları açık tutmak için bir bantla alnıma yapıştırmalıyım diye düşünüyordum. Eminim o uyurken rüyalarında koyunları bile bana saydırıyordu. Ama ben uyuyamıyordum. Gündüzleri uyumak zorunda olduğum için şükürler olsun. İnsan yarasa olmadığı için, tüm gün bile uyusa kendini zinde hissedemiyor. Ne tam uyuyorsunuz ne de tam anlamıyla uyanıksınız. Kan çanağına dönmüş gözler ve suratınızdaki o aptal ifade artık sizin kişisel özelliklerinizden sayılmaya başlıyor. Gerçeğin aynası denilen bir durum. Yanlış taraftan bakarsanız ne görürsünüz bilmem ama gördüğünüz şeyin gerçek olmayacağına eminim.

Artık çalışmıyorum. Ama son işimde kazandıklarım hala uyumama engel oluyor. Hala uyuyamıyorum. Tek başına vakit geçiren biriyim ve pek dostum olduğunu söyleyemem. Baz geceler çalan telefonum dışında. Uzun süre boyunca insanlarla yakın ilişki kurmazsanız bu doğal süreç içerisinde yavaş yavaş yalnız kaldığınızı fark ediyorsunuz. Kül tablasında duran sigara izmaritinin size ait olduğunu ve çöpün yanına dökülen bisküvi kırıntılarını kendinizin döktüğünü biliyorsunuz. Bir başkasının yapma ihtimali sıfırsa, bu bazen gerçekten dayanılmaz oluyor. Sonunda da çok düşünen ama az konuşan, çok ağlayan ama az gülen birisi oluyorsunuz. Uzun zaman önce birisi bana sessizliğinde bir sesi var deseydi eğer buna asla inanmazdım. Ama bazen onu duyuyorum ve telefonum yine çalıyor.

Akşamüstü perdeleri açar gibi gözlerim açılıyor. Yüzümü yıkamak için mutfağa gidiyorum. Uzun süredir yüzümü mutfakta yıkıyorum çünkü banyodaki o lavabodan nefret ediyorum. Dışarıdaki vahşi ormana çıkma fikri, çok acil bir durum olmadığı sürece bana pek cazip gelmiyor. O yüzden birkaç gündür kahvemi beyaz porselen bir kupadan içiyorum. Kahvem her bittiğinde sanki içine saçımdan birkaç tel düşmüş gibi hissediyorum. Sıcak suyum, soğuk porselende yaptığı ince uzun çatlaklar sadece. Bunu bilmenize rağmen yine de bazen mideniz bulanıyor. İnsan olmak gerçekten çok tuhaf, kırılan ve üzerinde ufak bir kalp taşıyan cam kupamı özlüyorum. Kalbin altında "beni seviyor musun?" yazıyordu. Sanırım evet onu seviyordum ve gerçekten özledim.

Akşam ilerledikçe televizyon karşısında kendimi kaybediyorum. Gerçekten yok oluyorum. Kırmızı koltuğun tam üzerinde bir atom bombası patlıyor ve ben zerrelerime ayrılıyorum. Her bir hücrem ayrı ayrı yerlerde ama aynı acıyı çekiyor ve sonra yine o geliyor. Telefonum üçüncü sınıf bilgisayar oyunlarının müzikleri gibi kulağım rahatsız eden bir şekilde çalıyor. Sanırım Beethoven, şu anda mezarında bir kez daha ters döndü. Bu iğrenç ses, şu an dokuzuncu senfoniden bir pasaj çaldığını zannederken ayağı kalkıyorum. Karanlıkta ikisinin de siyah olduğuna emin olduğun Çoraplarıma bakarken, lambadan süzülen ışıkla aslında birinin lacivert olduğunu fark ediyorum. İnsan yalnızken aslında kendine pek fazla özen göstermiyor. Bu bir çeşit kendine ceza vermeye benzer ve insan aslında böyle durumlarda kendini hiç sevmediğini anlıyor. Bir insan nasıl narsist olabilir anlayamıyorum. Telefonun ahizesini kaldırıyorum ve iğrenç sesi kesiyorum tahmin ettiğim gibi telefondaki o.

Düşüncenin bir insanı yorabileceğini ummak çok saçma bir fikirken, sabaha karşı uykum geliyor. Kendimi çok yorgun ve bitmiş hissediyorum. Her gece kendi hayalimin inşaatında çalışan bir düşünce işçisiyim ve bu gerçekten yorucu. Sonra yatağıma giriyorum. Buz gibi, bir vücudun sıcaklığından yoksun ve ben yalnızlığın sözlük anlamıyım şu an.

Bekar yaşamanın en zor yanı, işi yapacaklar listesindeki tek ismin size ait olmasıdır. Abarttığımı düşünmeyin ama bu çok korkunç bir durum. Çamaşır, bulaşık derken geçen sürenin sizin hayatınız olduğunu görünce bunu anlıyorsunuz. Bu sizi yavaş yavaş öldürmeleri demek, yavaş ve daha fazla acı çektirerek. Biraz tipik bir ev kadını profili ve isyana bir kala adlı bakış açısı sendromu. Bu ismi ben koydum, çünkü bu salak durumun nasıl açıklanabileceği hakkında hiçbir fikrim yok.

Ellerim ve ayaklarımla yatağın içinde her tarafa dokunmaya çalışıyorum hızlı bir şekilde. Sürtünmenin ısıyı artırmasını umuyorum. Çünkü yatağımın için hala buz gibi. Özellikle de ayaklarım çok üşüyor. Buna rağmen yatakta çorap giymiyorum. Yıllar önce babam sadece serseriler ve köylüler yatarken çorap giyerler demişti. Bunu söylerken sesinin tonundaki aşağılamayı anlayabilmiştim. Ama köylüler dediğinden nedense pek emin değilim. Sanırım daha farklı bir şey söylemişti ama şu an hatırlamıyorum. Ve umarım bazen birçok şeyi unutuyor olmam, normal bir durumdur. Sonra düşünüyorum. Sol omzumun mı yoksa sağ omzunun üstünde uyusam diye, hangisini seçersem seçeyim, uykuya dalmadan önce hep yüzüstü oluyorum. Bu gece biraz başım ağrıyor, iki tane hap içmiş olmama rağmen, sol gözümde inanılmaz bir ağrı hissediyorum. Uyuyunca geçer diye umuyorum ve yavaşça gözlerimi kapatıyorum.

Crime and Fantasy || SekaiWhere stories live. Discover now