Başlangıcın ortasına bırakılmış anlamsız sonlar - Bölüm 17

Start from the beginning
                                    

"Beomgyu, gerçekten hiç havamda değilim. Uğraşma benimle."

"Niye? Bugün sabah öpücüğünü almadın mı?"

Tam yumruğumu kaldırıp koluna vuracaktım ki son anda vazgeçerek elimi aşağı indirip sırtımı arkamdaki duvara yasladım. Gerçek anlamda o kadar yorgun hissediyordum ki konuşmak için bile gücüm yoktu.

"Bir şey mi oldu Jisung? Şu an senin neşeli bir şekilde ortalıkta gezmen gerekiyordu. Sonuçta hayatında ilk kez bir sevgilin oluyor ve o da ressam."

Younghoon oyununa devam ederken, kısaca yüzüme bir bakış atmış, daha sonra bakışlarını tekrar elindeki telefona indirmişti. Düz ifadesi ne düşündüğünü anlamama hiç yardımcı olmasa da Beomgyu'nun aksine bir şeylerin ters gittiğini anlamış olmalıydı.

"Bilmiyorum. Bir şeyler ters gidiyor ve ne olduğunu ben de bilmiyorum."

Her ne kadar göstermeye çalışmak istemesem bile üzüntüm bir şekilde sesime yansımıştı. Kafamda binbir tane senaryo dönüyordu ve hangisi gerçek, hangisi sadece hayal olduğunu anlayamıyordum bile.

"Minho hyungla kavga mı ettiniz? Daha yeni sevgili olmadınız mı siz?"

"Minho hyungu görüyor muyum ki de kavga edelim Beomgyu. Günlerdir yüzünü görmüyorum adamın."

"Ne demek yüzünü görmüyorum? Bir şey mi oldu acaba? Evine gittin mi? Belki adamın başına bir şey geldi."

Çattığı kaşlarıyla gözlerimi delen bakışları gerçek anlamda az önceki tüm muzip ifadesinin silindiğini gösteriyordu. Bir sorunum olduğunda sanki kendi sorunlarıymış gibi bu kadar içten bir şekilde benimle ilgilenmeleri gerçekten benim için çok değerliydi ve ben bu arkadaşlığı hakediyor muydum onu bile bilmiyordum.

"Bu sabah sadece iyi olduğu ile ilgili bir mesaj atmış. Ondan önce hiçbir şey yazmamıştı. Birkaç kere aradım her seferinde aramalarımı görmezden geldiği için daha fazla aramadım ben de."

Younghoon elindeki telefonu kapatp masanın üzerine bıraktıktan sonra o da benim gibi sırtını duvara yaslayarak bakışlarını aşağı indirmişti. Beomgyu anlamış gibi kafasını sallayıp hiçbir şey söylemeyince ben de susmayı tercih ettim. Zaten söyleyecek başka bir şeyim de yoktu.

Pranganın havada süzüldüğünü sakin gözlerle izleyen çocuğun masumiyeti ardında saklanan kötü karakterin kanı akıyordu şu an damarlarımda. Tek bir iyi bir şey bile düşünemeyen zihnimin her geçen saniye artan sesi, kafamın her an patlayacakmış hissetmesine neden oluyordu. Saniye geçiyor, zaman su gibi akıyordu. Ve ben yine bilinmezliğin uçurumdan kendimi aşağıya doğru sarkıyordum.

"Niye bu kadar sessizsiniz siz? Bir şey mi oldu?"

Gelen sesle birlikte kafamı kaldırıp yanımda oturan çocuğa çevirdim bakışlarımı. Changbin sırtındaki çantayı sakinlikle benim çantamın yanına koyup "Kötü bir şey mi oldu?" diye sormuştu arkasına yaslanırken.

Uykusuzluktan her an kapanmak üzere olan gözleri, siyah göz altları ve esmer tenine rağmen beyazlaşan yüzü onun da benden bir farkı olmadığını gösteriyordu.

"Sen bizden daha betersin. Hâlâ onu mu düşünüyorsun?"

Masanın üzerindeki ellerini izleyen bakışları çok sakinlikle gözlerimi bulunca sadece kafasını sallamış, daha sonra sesli bir iç çekerek kafasını ellerinin üzerine yaslamıştı. Galiba hayat gerçekten bizimle dalga geçiyordu.

"Çocuk gitmiş Changbin. Bundan sonra hayatında görmeyeceğin biri için bu kadar üzülmen ne kadar doğru?"

"Zaten hayatımda görmeyeceğim için üzgünüm Beomgyu. Ne yaparsam yapayım çıkmıyor işte aklımdan. Yüzü, gülüşü, samimiyeti birkaç saatte öyle bir akmış ki içime, olmuyor, yapmıyorum. Anlıyor musunuz?"

𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / MinSungWhere stories live. Discover now