Başlangıcın ortasına bırakılmış anlamsız sonlar - Bölüm 17

1.2K 198 112
                                    

Not: Bölüm sonuna bir oylama bıraktım. Lütfen herkes o oylamaya katılsın.

Bölüm şarkısı: Rosé (BLACKPINK) - If It Is You ( Cover) 

Üstü tozlanmış eski günlerin biriktirdiği güzel anılar şimdilerde yüzündeki alaycı gülümsemesiyle hayatın karmaşık zihnini izlerken belki de kalbimdeki geçmişin hissizliği daha da acı bir hal alıyordu. Hiçbir şeyi olmayan ben, dudaklarımda asılı kalan emanet duygusuzluğun bana verdiği yetersiz zamanla birlikte o alaycı bakışlardan kaçmaya çalışıyordum.

Bazılarının aksine ağlamanın rahatlamaktan çok çıkmaza soktuğunu düşündüğüm o zamanlarda daha yaşım sekiz bile değildi. Gelen gider, giden bir daha dönmez diyen ses durmadan zihnimde tekrarladığında en fazla on bir yaşlarındaydım mesela. Veya sevgi denilen kelimenin anne ve baba dışında kimsenin kalbinde var olmayacağını kendi kendime tekrarladığımda on sekiz yaşımın daha ilk günüydü.

Şimdiyse on dokuz yaşındaki ben, eskiden içi bomboş olan ruhumun şimdi yarısına kadar dolduğu renklere bakıp gülerken, kalbimdeki tek adamın sevgisinin ağırlıyla birlikte güne başlıyordum. O gün partide söylediklerini bir an bile unutmayan zihnim, bakışlarımda takılı kalan ışıltı bakışları, benimle birlikte güne devam ediyordu.

Partiden sonra kimseye bir şey söylemeden çıktığımızda gecenin huzurlu sessizliği ile birlikte saatlerce yürümüş, hiçbir şey söylemeden şehri izlemiştik. Arada çarpışan ellerimiz daha birkaç saat önce öpüştüğümüz anıların aklımda şimşek gibi çakmasına neden oluyordu.

Benimle birlikte evime kadar yürüdüğünde aklından neler geçiyordu, acaba o da benim gibi içten içe deliriyor muydu diye durmadan kendime sorduğum sorular, evimize yaklaştığımızda tam karşıma geçip dudaklarını önce boynuma daha sonra saçlarıma yaslamasıyla bir son bulmuş, "Git uyu, uyandığında beni ara." demesinden sonra sıkıca sarılıp geriye bakmadan yürüyerek gözden kaybolmuştu.

O günün üzerinden sadece birkaç gün geçmişti ama o günden sonra onu bir daha hiç görmemiştim. Sevgili olduktan sonra daha sık görüşürüz sanıyordum ama bu geride kalan günler düşüncelerimin ne kadar da yanlış olduğunu göstermişti.

İçten içe endişelenmeden edemiyor oluşum acaba yanlış bir karar mı verdim sorusunu bana sordurup durmak dışında bir işe yaramıyordu. Acaba pişman mı oldu? Acaba sadece o anlık duygularla öylesine ağzından çıkan şeyler miydi de şu an böyle yapıyordu? Belki de sorun bendim? Belki de her şeyi ben kafamda büyütüyordum?

Bunun gibi günlerce zihnimden silinmeyen sorular susmadan ruhumu bulanıklaştırırken içten içe yine benliğimde kaybolmaya başladığımı hissetmeme neden oluyordu.

Uykusuzluktan kapanmak üzere olan gözlerimi sıkıca yumup tekrar açtıktan sonra iç çekip omzumdan düşmek üzere olan çantayı yukarı çekerek sınıftan içeri girdim. Bu sırada beni görür görmez "Ooo, dilcimiz de gelmiş." diyerek günlerdir aynı espriyi yapan Beomgyu yüzünden gözlerimi devirerek sırama doğru yürüdüm. Bir de bu vardı tabii. O gün partide Minho hyungla öpüştüğümü gören canım arkadaşlarım (!) günlerdir bunun esprisini yapmaktan vaz geçmemiş, gördükleri her yerde bel altı şakalarla sinirlerimi bozmayı başarıyorlardı.

(Not: Geçen bölüm okuyuculardan birisi bunu tahmin etmişti. Kim olduğunu hatırlamıyorum ama helal olsun sana çekirge. Al benden bir çatal bıçak takımı hediye 🍴.)

Çantamı yüksek bir ses çıkacak şekilde sırama atıp yerime oturarak bakışlarımı karşımda oturan ikiliye çevirdim. Younghoon yine her zamanki gibi dünya yansa umurumda olmaz bakışlarıyla elindeki telefondan oyun oynarken onun aksine Beomgyu yüzündeki sırıtışla göz kırpıp, "Gününüz aydın olsun dilci Jisung bey." demişti. Şu an o kadar sinir bozucu bir ifade takınmıştı ki yüzünün ortasına bir tane geçirmemek için zor tutuyordum kendimi.

𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / MinSungWhere stories live. Discover now