"Beni hiç unutma olur mu? Benim kalbim tek görevinin kan pompalamak olmadığını sadece sen varsan anlıyor. Gün gelir de derlerse ki sana, öyle değil inanma. Bunu söyleyen bensem bile inanma. Bak-." Belimdeki elini alıp bileğine sarıldım. Parmaklarıma...
Selaam. İşe başladığım için bölüm yazma hızım büyük ölçüde azaldı. Kusuruma bakmayınız. Bölümü yazarken çok canım yandı nedenini bölümü okurken anlarsınız zaten şimdiden hepinizden bu bölüm için özür diliyorum.
Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.
Küçükken hayal ederdim. Eğer hayatım böyle olmasaydı neler olurdu diye. Annemin ölümünün ardından başlayan bu hayat gerçekten yaşam mıydı?
1 Temmuz 2010
Küçük Hilal ağabeyinin kollarında uyuyordu. Ağabeyi kollarını ona, onu tüm dünyadan koruyabilirmiş gibi sarmıştı. Babaları Orhan Atabey ise onlardan kilometrelerce uzakta baş düşmanın karşısında sırıtıyordu.
Tamer Gökdağ.
Parmaklarını viski kadehinin üstünde gezdirdi. En büyük işlerinden biri patlamıştı. İçlerine yerleştirilen bir adam Orhan Atabey'e silahların kamyonlara yükleneceği yeri ve saati bildirmişti.
Orhan Atabey adil oynamamış ve polis ihbarı yaptırmıştı. Şu anda da baş düşmanının önünde büyük bir zaferle sırıtıyordu.
''Bu eli kazandın Orhan Atabey.'' dedi Tamer Gökdağ bakışlarını viskisinden kaldırmadan. "Sana söylemiştim Gökdağ ben kaybedecek bir şeyi olmayan bir adamım bu nedenle ben her zaman kazanırım." Tamer Gökdağ tam da bunu duymak istiyordu. Orhan Atabey kirli oynuyorsa o da aynı şekilde karşılık verecekti.
"Gerçekten de kaybedecek bir şeyin yok mu Atabey?" diye sordu. Orhan Atabey'in aklına evde şuan uykuda olan çocukları geldi. Perisini kaybetmişti bunun acısını onlardan çıkarmıştı, kumarda kaybetmişti onlardan çıkarmıştı, işleri patlamıştı onlardan çıkarmıştı. Yalnız bırakmış cezalandırmış yeri geldiğinde de dövmüştü. Pişman değildi. Orhan Atabey'in içindeki tüm insani duygular Perisiyle ölmüştü. O kız perisine benziyordu ama oğlan çocuğu... O çocukları korumasının tek nedeni ikisinin de Peri'nin emaneti olmasıydı. Bu nedenle o çocukları işlerine asla karıştırmamış adlarını hiçbir yerde duyurmamıştı.
''Tabii ki de yok Gökdağ. Ne saçmalıyorsun?''
Tamer Gökdağ başını olumsuz anlamda sallayarak kahkaha attı. "Yıllardır camiada varisin olmadığı için herkes sana yaranmaya çalıştı. Meğer Orhan Atabey'in mirasını bırakabileceği bir değil iki çocuğu varmış."
Orhan Atabey sinirle yerinden kalkmaya çalıştığında arkasındaki iki adam omuzlarından bastırarak onu geri oturttu.
"Bir varmış bir yokmuş. Bir peri kızı varmış. Ormanda dolaşırken karşısına bir adam çıkmış. Adam peri kızına çok aşık olmuş. Peri kızı onunla evlenmiş. Ancak adam karanlıklar prensiymiş. Adamın karanlığı peri kızının ışığını yavaş yavaş söndürmüş. Peri kızı hayata o kadar bağlıymış ki kendi ışığını taşıyan biri erkek biri kız olan iki çocuk dünyaya getirmiş ancak bütün ışığını onlara verdiği için peri kızının ışığı sönmüş ve bu çocuklar karanlıklar prensinin eline kalmış"