Allah'ın izniyle...

Camii henüz yeni yapılmıştı ve nasıl benim ilk hocalığım olacaksa camiinin de ilk hocası ben olacaktım.

"Yok annem koydum sen merak etme. Asel ve Hüma geldiler mi?"

Biz başta sadece annem babam ve ağabeyim gelecek sanmıştık ve kızlar bu duruma biraz üzülmüşlerdi. Evi seçerken olsun, yerleşirken olsun yanımda olmak istemişler ancak bunu da babamlara karşı dile getirmemişlerdi.

Babam ki varlığına bin şükür, kızları da düşünerek hepimizin rahatça sığabileceği minibüs tarzı bir araba ayarlamıştı. Bu sayede onlar da geliyorlardı.

"Gelmişler, ağabeyinle babana aşağıda yardım ediyorlar hadi tek biz kaldık. Hazırsan inelim."

Kısaca başımı sallayarak anneme dini kitaplarımın ve Kur'an'ımın da bulunduğu çantamı verdim. Bende büyük bavulumu aldım ve dış kapıya doğru yöneldik.

Tam ayakkabılarımızı giydiğimiz vakit merdivenlerden ayak sesi yükseldi. Beyaz ayakkabılarımın bağcığını bağlayarak doğruldum. Ağabeyim gelmişti.

Önce bana baktı ve burukça gülümsedi sonra hiçbir şey söylemeden bavulumu kavrayarak hızla aşağıya inmeye başladı.

Annemden bir burun çekme sesi duyduğumda ona döndüm. Kapıyı kilitliyordu ve bana arkası dönüktü. Benimde istemsizce gözlerim dolarken kafamı yukarıya kaldırarak gelen gözyaşlarımı geri ittim.

Bana dönen annem, "Hadi." Diyerek önden indi bende hemen arkasından.

Evin bahçe kapısından çıkıp kapıyı çektim. Babamlardan tarafa döndüğümde büyük bir şokla etrafıma baktım. Nerdeyse bütün mahalle buradaydı.

Küçükken bize hep bedava cips, dondurma veren bakkal ağabeyimiz İsmail Ağabey, az ziline basıp kaçmadığımız, Songül apartmanı sakinleri, Asel'lerin apartmanından alt katlarında oturan, zıplayıp hopladığımızda aşağıdan uyarı niyeliğinde sopayla vuran meşur bastonlu Kıymet Nine, alzheimer hastası Hüseyin Dede, dedikoducuların elebaşı Mukaddes Teyze ve çetesi, hatta Süleyman Amca, Fadik Teyze, Selin ve diğer bütün mahalleli... hepsi buradaydı.

Baştan beri özellikle aileme karşı üzülmesinler diye tuttuğum gözyaşlarımı artık durduramadım. Bu çok kıymetliydi.

"Ahh kuzum ağlama, bizim mahallenin küçük hocası, seni ilk görev yerine uğurlamadan göndermeyecektik heralde değil mi?" Sabire Teyze yanıma gelip sıkıca sarıldı. Ağlamam şiddetlenirken mahallenin teyzeleri, genç kızları ve küçükleri yanıma toplaşmış hepsi bir şeyler söylüyorlardı.

"Zühre Abla, gidiyorsun ya şimdi ne zaman geleceksin?"

Ebru Teyzenin küçük oğlu Alican, bacağıma yapışmış şekilde bana seslenince ona döndüm. Burnumu çekip gözlerimi sildim sonra yere eğilerek onu kucağıma aldım.

"Bilmiyorum bir tanem, ne zaman geleceğim belli değil."

Kollarını omzuma götürerek bana sarıldı bende yanağına sıkıca bir öpücük kondurup karşılık verdim.

"Elma toplaya gelirsin ama dimi? Yoksa düşerim ben." Gözlerimden yaşlar bir bir akarken derince bir nefes aldım. Geçen sene elma toplama zamanında bu afacan ağaca çıkmış ve inememişti. Bizde kızlarla inmesine yardımcı olmuştuk.

ALHAYAWhere stories live. Discover now