KİOM 15

208 13 6
                                    

Selaam :D Yine ben sgssg :Dd Multimedia Defne ve bölüm şarkısı faydee - cant let go Keyifli okumalarr okuyanlar vote ve yorumlarınızı bekliyorum :D bölüm Ruh Öküzüm Elif'e gelsin :Dd

Sabah burnuma dolan portakal - greyfurt  kokusuyla uyanmadım. Alarmımın o tiz sesiyle uyandım. Tabi ki Derin'in o mükemmel parfümünün kokusuyla uyanmayı , Pink - So What ile uyanmaya tercih ederim. Aslında o şarkıyı çok seviyorum ama sabahları işkence gibi geliyor kadının sesi.

Derin'in o meşhur silah eğitiminin ardından iki gün geçmişti. Silah eğitiminden sonra Derin beni eskiden Kerim'in olan ama şimdi benim olan eve getirdi. Kerim evi bana verdiğini söylemişti ama Kerim de Derin de burada kalıyordu. Benim için böylesi daha iyiydi.

Derin beni eve getirdikten sonra tekrar arabaya binip başka bir yere gitmişti. Nereye gittiğini sordum ama işim var diyip beni geçiştirdi. Biz de Kerim ile birlikte gün boyu romantik aşk filmleri izleyip bol bol ağladık. Evet ağladım değil ağladık. Hatta Kerim bir ara benden daha çok ağladı.

Şimdi ise haftanın ilk günü olduğu için ve de okuluma gideceğim için erkenden kalktım. Banyoya geçip ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra dolabımın karşısına geçtim. Gri üzerinde infinity yazan bir sweatshirt ve kısa pileli bir deri etek giydim. Saçlarımı da düzleştirdim ve açık bıraktım. Gözlerime ince siyah bir eyeliner çekip yeeşilliğini ortaya çıkardım. Ayaklarıma da beyaz converslerimi geçirdim. Çantama telfonumu ve diğer gerekli eşyaları koyup aşağı indim. Defterlerim üvey ailemin evinde kalmıştı. Ama hiçbir ley yazmadığım için tekrar defteri almama gerek yoktu. Yol üzerinde bir kırtasiyeden alırım diyerekten umursamadım.

Kerim salonda yoktu. Demek ki daha uyanmamıştı. Derin zaten hala eve gelmemişti. Mutfağa geçip kendime atıltırmalık birşeyler hazırlamaya karar verdim. Önce patatesleri soyup ince ince doğradıktan sonra patatesleri kızarttım. Daha sonra hazır pişmiş köfteleri alıp ısıttım. Hamburger ekmeğine patatesleri ve hamburger köftesini koyup üzerine bolca ketçap sıktım. Birtanenin beni doyurmayacağını bildiğim için dört tane hazırladım. İkisini Kerim'in yemesi için masayı düzenleyip üzerine koydum. İkisini de ben yiyip masadan kalktım. Çekmecelerde bulduğum post-itin üzerine ' Atıştırmalık birşeyler hazırladım masanın üzerinde şimdiden afiyet olsun ben okula gidiyorum beni merak etme - DEFNE ' yazıp buzdolabının üzerine yapıştırdım..

Daha sonra çantamı bıraktığım koltuğun üzerinden alıp sessizce evden çıktım. Buraları bilmiyordum. Hatta Kerim'in evinin nereye bağlı olduğunu bile bilmiyordum. O yüzden yolda rastgele yürümeye başladım. Yaklaşık bir on dakika sonra kadar yürüdükten sonra bir otobüs durağı buldum ve otobüs beklemeye başladım. Çantamın içinden cüzdanımı çıkarıp ne kadar param olduğuna baktım. Bana birkaç hafta yetebilecek kadar param vardı. Eğer taksiye binersem bütün paramı taksiye yatırmak zorunda kalacağımı bildiğim için otobüs beklemeye karar verdim.

Otobüs beklerken bir minibüs durağa yakınlaştı. Gideceği yerleri okurken üzerinde İstanbul Üniversitesi yazısını görünce bir an çok mutlu oldum ve hemen minibüse bindim.

Bir saat on bir dakika sonra üniversiteye varabilmeyi başarmıştım. Çok geç kalmıştım ama yapacak birşey yoktu. Bir haftadır okula gelmiyordum. Acaba konulardan çok fazla geri kalmışmıyımdır ? Kampüsün her tarafı öğrencilerle doluydu. Kendi sınıfıma doğru yürümeye başladım. Sınıfın kapısının önü bomboştu. Sanırım ders başlamıştı. Tahmin ettiğim gibi ders başlamıştı. Hemen en arkaya geçip oturdum. Ece de sınıftaydı. Ayağa kalktı ve gelip benim yanıma oturdu. Gözleriyle bir süre beni süzdükten sonra konuşmaya başladı.

" Kaza falan mı geçirdin ? Bir haftadır ortalarda yoksun. Neden gelmedin ? " diye bir sürü soru sordu.

" Merak etme birşeyim yok. İşim çıktı Ankara'ya gittim. " 

" Hım. Artık yani okula geleceksin ? "

" Tabi ki neden gelmeyeyim ki " diyip konuyu kapatmaya çalıştım ama Ece konuyu kapatmamaya kararlı gibiydi.

" Ankara'da ne işin vardı ki ? " dedi.  " Boşver önemli birşey değil " diyerek pnu tekrar geçiştirmeye çalıştım. Daha sonra da sınıfı incelemeye başladım. Herkes tahtadaki yaşlı hocaya odaklanmış onu dinliyordu. Ece cevabımdan hoşnut kalmamış bir vaziyette sessizce homurdanıp önünde kağıdı karalamaya başladı. Yaşlı hoca eline bir kağıt alıp en ön sıraya koydu. Yoklama kağıdıydı galiba. Herkes imzalayıp kağıdı bir arka sırasına vermeye başladı. Kağıt bana geldiği zaman ben de adımı soyadımı yazıp kağıdı Ece'ye verdim. Ece de imzalayıp bir araksındakine verdi. Daha sonra hocaya dönüp hocayı dinlemeye başladım.

" Evet gençler. Bugün adalet kelimesinin anlamını konuşup yorumlayacağız. " dedi adını bilmediğim yaşı hoca ve konuşmaya devam etti.

" Adalet ; Eşitliği , kişiler arası hak ve hukuku gözetme , herkesin hakkını tanıma , denge , eşitlik anlamlarına gelir. Adalet kelimesinin eş anlamlıları ise türe ve doğruluktur. Diğer bir manası ise ; herkese kendine uygun düşeni , kendi hakkı olanı vermektir. Aynı zamanda zulüm etmemek , herkese hakkını vermek ve layık olduğu muamleyi yapmaktır. " 

Bu en sonuncu tanım çok hoşuma gitmişti. Herkese layık olduğu muameleyi yapmamız gerekir. Kimseye hakettiği değerden fazlasını vermemeliyiz.

Yaklaşık iki saat adalet kelimesinin anlamını karşılıklı tartıştıktan sonra yaşlı hoca dersi bitirdi. Ece sırada uyukluyordu. Çantamı alıp sınıftan çıktım. Ece'yi çağırsaydım bir sürü soru sorup başımı şişirecekti. Ve ben de iki saat dersin sonunda Ece'nin sorularını çekmeye hazır değildim. Telefonumu elime alıp Kerim'e evin adresini atması için mesaj attım. Kerim evin adresini bana mesaş atmıştı. Ev Çamlıca'ya bağlıymış. Ama ben hemen eve gitmeyecektim. Artık üvey ailem ile kalmadığım için dolayısıyla para sıkıntısı çekecektim. O yüzden kendime iş aramaya karar verdim. Ama ben beceremezdim ki kendime iş bulmayı. Daha önce hiç böyle şeylerle ben ilgilenemzdim. Ben daha önce bir işte bile çalışmamıştım ki. Ama olsun Derin ve Kerim'e yük olmamam ve artık kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerekirdi.

Kampüsten çıkıp Üsküdar Alışveriş Merkezi'ne girdim. Alışveriş merkezinin ilk katını biraz dolandım ve daha sonra üst kata çıktım. Burada çok sevdiğim bir cafe vardı ve bu cafede çok güzel sıcak çikolata yaparlardı. Ben de sıcak çikolatayı çok severdim. Bu cafeye düzenli olarak gelirdim o yüzden. Üst kata çıkıp o cafeye girdim ve bir bardak sıcak çikolata alıp bir masaya oturdum. Sıcak çikolatamı koklayıp yavaş yavaş içmeye başladım. Ama o an istemeyerek de olsa kasada duran bir takım elbiseli adamın konuştuklarına kulak misafiri oldum.

" Acilen yeni bir garson bulmamız gerek. Bu garson işten ayrılınca işler iyice karıştı. Müşteri de çok yoğun o yüzden hemen bir garson bulmamız gerek. Dükkanın dış camına Garson Aranıyor yazısını hemen yapıştır. " dedi takım elbiseli tahminimce dükkanın sahibi olan adam. Ben de zaten iş arıyordum. Ayaklarım istemsiz olarak adamın yanına gitti. Adam şaşkın bir yüz ifadesiyle bana bakarken ben de konuşmaya başladım.

" Şey sizin konuşmalarınıza kulak misafiri oldum ama sanırım garsona ihtiyacınız var. Ben öğrenciyim ama kalan saatlerimde ve haftasonları çalışabilirim tabi istiyorsanız. " dedim adama çekine çekine. Adam bir süre bana baktıktan sonra " Yarın iş başı yapıyorsun. " diyince çok sevindim. En sevdiğim cafede çalışacaktım bu çok hatta çok fazla iyi olmuştu. İş aramama da gerek kalmamıştı böylelikle. Takım elbiseli adam elini uzattı ve " Hayırlı olsun küçük hanım. " dedi ben de adamın uzattığı elini sıktım ve " Teşekkürler . " diyip tekrar sıcak çikolatamın olduğu masaya oturdum. Etrafı incelerken gözüm bir kişide takılı kaldı. Derin'in kampüste kavga ettiği çocuk da sanırım burada çalışıyordu çünkü üzerinde garson üniforması ve elinde de tepsi vardı. İşte bu kötü olmuştu. Derin'in düşmanlarından biriyle aynı cafede çalışacaktım.

Selaam biliyorum bu bölümde fazla olay yoktu. O yüzden bu bölümü geçiş bölümü olarak kabul edebilirsiniz. Görüşleriniz hakkında yorum yapıp vote verirseniz çok sevinirim :D Seviliyorsunuz canlar ssshs

KÖTÜLER İYİ OLABİLİR Mİ? #Wattys2015Where stories live. Discover now