3.3

20 8 7
                                    

🦋

Giz Alvanoğlu

Kaybolduğumu biliyordum.

Çünkü bu orman beni hep kaybediyordu. Ya da ben ormana doğru kayıp oluyordum.

Önümdeki alevden bir kürk giymiş tilkiyi yavaş adımlarla takip ederken beni buraya çekenin ne olduğunu anlayamıyordum. Zihnim geri geri gidiyordu ama ayaklarım beni ileriye taşıyordu.

Sıkıntılı bir nefes verdim. Kızlar. Beni merak edeceklerdi.

"Etmeyecekler. Sen onlar için bir hiçsin."

Kalbime bir kurşun yemiş gibi geriye sendelerken sırtımı bir ağaca yasladım. Sanki.. Sanki bir şey zihnime fısıldamıştı. Ve o fısıltıda hakikat gizliydi.

Ben, Sarah ve Hazel'in yanında hep bir fazlalık gibi hissetmiştim. Çünkü onlar sadece ikisiyken daha iyi bir takımdı. Ama.. Yine de ben onlar için bir hiç değildim. Sadece onların daha uzağındaydım. Ve böyle olmasını ben istemiştim. Hatta bazen onların yanımda tuttuğum kuklalar gibi olduğunu hissederdim. Olmasa da olurlardı ama insanların beni sorunlu biri olarak görmemesi için..

Ayaklarıma sürtünen tilki ile düşüncelerimden sıyrıldım. Tilkinin kömür karası gözlerinde kaybolurken yine zihnime fısıldadı o ses.

"Sen neden böylesin? Neden herkesten saklanmaya çalışıyorsun? Neden hep kayboluyorsun, bazen bir ormanda bazen kendi içindeki fırtınalarda, neden hep kayıpsın?"

Yere eğilip tilkiyi kucağıma aldım ve ağacın dibine oturdum. Kendimi bildim bileli hep bir şeylerden kaçardım. Kimseyle konuşamazdım. Hep saklanırdım. Kısacası ben, sizin varlığı ile yokluğu arasında bir fark yok dediğiniz insanlardan biriydim. Anormal olandım yani. İsmimden dolayı mı böyleydim?

Giz. Saklı.

Kucağımdaki tilki zıplayarak yeniden yürümeye başlarken ben de ayağa kalkıp sarsak adımlarla onu takip ettim.

Son yıllarda biraz daha düzelmiştim. Kendimi eskisi kadar sakınmıyordum kimseden. Ya da sadece öyle gözüküyordum.

"Yakında.. Çok yakında.."

Elimi kulaklarıma kapatırken nefes alışverişlerim sıklaştı ve başım yerde yürümeye devam ettim. Bu fısıltı.. Çok uzun yıllar beklediğim bir şey gibiydi. O yüzden yadırgamıyordum belki de zihnimdeki bu sesi. Gizliden gizliye beklemiştim çünkü. Kendimin bile haberi yoktu.

Ellerimi kulaklarımdan çekip ifadesizce tilkiye baktım. Yürümeyi kesmişti. Ve bizi ağaçların dallarından sarkan sarmaşıkların olduğu bir yere getirmişti. Sarmaşıklar her ağaca bir yılan gibi dolanmıştı ve önümüzde yeşil bir duvar oluşturmuştu. Sarmaşıklardan ilerisi yoktu, gözükmüyordu. İleriyi görmek için sarmaşıklardan oluşan duvarı aşmalıydınız.

Yavaş adımlarla yürürken çalı çırpılar ayağımın altında eziliyordu. O sarmaşık duvarını aştığımda yeni bir boyuta geçecektim sanki. Son bir adım kaldığında ben o adımı hiç düşünmeden attım ve yeni bir gerçekliğe ulaştım. Her şeyin değişeceği bir gerçeklikti burası.

Nefesimi tutmuş sarmaşıkları kenara çekerek ulaştığım yeni dünyamı izlerken buranın büyüsünden başım döndü. Eski çağlardan kalma bir amfiteatr gibiydi. Ve tamamen harabe bir şekildeydi. Otlarla kaplanmış taş basamakların en üstünden ilk basamağa inerken etrafı tamamen kaplayıp burayı bir kafese dönüştüren sarmaşıklara baktım yeniden. Bu garip yuvarlak taş yığınının ortasındaki düzlüğe geldiğimde annemin sözlerini hatırladım.

MariposaDonde viven las historias. Descúbrelo ahora