1

43 9 14
                                    

🦋

"Sen annenin vahşi kızısın."

Elimdeki tacı başımın üstünde tutup birkaç saniye aynadaki aksime baktım. Ve hafifçe gülümseyip tacı bir şelale gibi akan siyah, dalgalı saçlarıma yerleştirdim. Bir zümrüt parlaklığında olan yaprakları, gülün dikenli sapına dolayarak oluşturduğum taç, siyah saçlarımla hoş bir uyum oluşturuyordu. Eros'un tacı gibiydi. Ve tam olarak o günkü gibi gözüküyordum.

Her şey o günkü gibiydi. Ama aynı zamanda da o gün olamayacak kadar farklıydı.

Mesela o küçük kız değildim artık. O küçük kız..

Zamanın kalbimde yeşeren çiçeğinin yaprakları geriye doğru bükülürken benim de zihnim geçmişe gitti. Göz açıp kapamalık sürede oldu her şey. Gözlerimi kapattım ve artık o gündeydim.

Aynanın önünde otururken utancımdan dolayı parmaklarımla oynamaktan başka bir şey yapamıyordum. Annem arkama geçmiş saçlarımın arasına dolanan yaprakları ayıklıyordu.

Sırf bu yaramazlıklarım yüzünden onu ne kadar uğraştırdığımı düşününce yanaklarımı şişirerek ofladım.

Annem ince ve zarif parmaklarıyla bir yaprağı daha saçımdan ayırdıktan sonra konuştu.

"Noldu?"

Başımı kaldırmadan kirpiklerimin altından doğru ona baktım ve çekingence girdim lafa.

"Sadece seni çok yoruyorum.."

Annemin kaşları anında çatılırken bir yaprağı daha almak için saçıma uzanan eli havada kaldı. Ardından gülmek ile gülmemek arasında bir yüz ifadesinde bocalarken sonunda gülmeyi seçti ve yanaklarındaki küçük gamzeler belli oldu. Biraz sonra gülüşü içli kahkahalara dönüşürken ben de başımı şaşkınlığım etkisiyle tamamen kaldırarak aynadan gözlerimi kesiştirdim onla.

Sonunda gülmeyi keserek onla kesişen gözlerime şefkat dolu öpücükler bıraktı sadece bir bakışıyla. İki omzuma da dağılmış olan saçlarımı usulca tek bir omzumda toplarken elinin kadifemsi derisi boynumda narin bir his bıraktı. Çenesini omzuma doğru bırakırken sordu.

"Neden beni yoruyormuşsun bakalım?"

Gözlerimi irice açarak kirli ellerimi öne doğru uzattım.

"Baksana şu halime.. Bana aldığın o güzel bembeyaz elbiseyi yırtıp kir içinde bıraktım ve üstümü başımı da kirlettim.."

Bakışımı etekleri kertik kürtük yırtılmış olan elbiseye indirirken yine ofladım. Eğer bugün usluca durabilseydim annem beni sadece ikimizin olduğu ve şarkı söyleyip dans edebileceğimiz bir yere götürecekti. Bir gece önce bana o yeri anlatırken adeta büyülenmiştim. Ve sabredemeyip onun beni götürmesini beklemek yerine kendim gitmeye çalışmıştım.

Evimizin biraz ilerisinde olan orman beni adeta içine çekmişti. Gitmek istememiştim ama gitmiştim. Ormanın içinde yalın ayakla koşup keskin taşlara meydan okumuştum. Çalılar kollarımı çizip kesikler içinde bırakmıştı. Düşüp yuvarlandığım için saçlarımın arasına yapraklar doluşmuştu. Ama ben düştüğüm yerden gülerek kalkmıştım. Ve beyaz elbisemin uzun eteğini tutup uçuştura uçuştura ve kendi etrafımda kahkahalar ata ata dönmüştüm. Orman büyüleciydi. Ama artık eve geri dönmem gerektiğini düşündüğümde yine eteğimi tutup uçarcasına eve doğru koşmuştum. Rüzgar bedenimi yalayıp kulağıma fısıltılar bırakmıştı. Tam uzun ve güçlü gözüken ağaçların arasından evi gördüğümde ise bir dal eteğime takılıp beni geri çekmişti ve sert bir şekilde yere düşmüştüm. Eteğimin yırtılma sesi kulaklarımı tırmalarken gördüğüm tek şey annemin telaşlı bir şekilde koşturarak yanıma gelmesiydi. Ve işte şimdi de buradaydık. Gün batarken güneş ışınlarının baş döndürücü ışıkları kenarları gül  deseniyle oyulmuş olan aynaya çarpıp gözlerimizi kamaştırıyordu. Annem çenesini omzuma yaslamış şekilde aynadan bana bakıp şefkatli bakışlarıyla kalbimin içini ısıtıyordu.

MariposaWhere stories live. Discover now