Dudaklarına kısa bir anlığına daldığımda dilimi ısırdım ve kendimi tutamadan bir elimle yanaklarını sıktım, dudakları öne çıkınca kirpikleri titredi ama yine gözlerini açmadı. "İnşaatlardan nefret ederdim çünkü gözlerime hep toz kaçardı, ama çoğu zaman iyi bir sığınak oluyordu geceleri..." Derin bir nefes alıp öne çıkan dudaklarının tatlılığından bir haber şekilde kaşlarını da yukarı kaldırdı. "Yavrum," dedi, kaşlarım çatıldı ama bu dediği çok hoşuma gitmişti. "Şu üzerini giy ve bir tane sarılayım sana, lütfen." Yanaklarını sıkan elimi geriye çekip ayaklarımın ucunda yükseldim ve her iki gözünün altından da öptüm.

"Sadece sütyen var, sorun ne? Açsana işte. Denizde, havuzda ya da çoğu yerde görebileceğin bir şey zaten bu, neden bu kadar çekiniyorsun?" Gözlerinin açılacağından şüphe eder gibi iki eliyle de kapatıp arkasındaki koyu gri renkteki banyo duvarına yaslandı, üzerindeki yeni giydiği gri geniş tişörtün kolları bu hareketiyle gerildi. "Sadece...Açıkçası bundan rahatsız olmandan korkuyorum. Melâl, lütfen anla işte...Sütyen olması ya da olmaması umurumda değil...Beni yanlış anlaman pek istediğim bir şey değil. Söz, bir gün denize gidersek bakacağım..."

"Bundan rahatsız olmuyorum, az sonra saçlarımı yıkayacaksın ve gözlerini açman lâzım."

"Hangi renk?"

"Çüş, Asef."

"Ama bak dedin."

"Orama bak demedim."

"Bu konuşma patlayan şeker diye kız kaçıran yutmuşum gibi hissettiriyor bana...Çiçeğim, benim canım, koçum, erkeğine kur yapan paçalı tavuğum! İstemiyorum be, yeter! Terler içinde kaldım, sağlı sollu uyuştu her yerim...Lütfen, gözlerime onu bağla, ve saçını yıkayayım...Gerçekten, aklı veren Allah bir de seni verdi...Akıl mı bıraktı bu kulun ey güzel Allah'ım? Ulan git be." Kış kış diyerek ellerini bana doğru savurdu, başımı aşağı yukarı salladım ve sütyenin askılarını düzeltip karşımdaki siyah, cam duşakabine yürüdüm.

Ellerim arasındaki siyah bez, lavabonun üzerindeki diş fırçasını yere düşürerek bana doğru yürümeye çalışan Asef'in gözleri içindi. Yağmurun altında yarım saat daha durmuştuk, sonrasında da içeri geçip birkaç dakika ona kocaman sarılmış yüzüme saçlarından damlayan yağmur sularını umursamadan içim gide gide sevmiştim onu. Ve şimdi de ilk önce Asef üzerini değiştirip saçlarını kurulamıştı, yaklaşık bir saate yakındır da onu gözlerini açsın diye ikna etmeye çalışıyordum.

"Üzerine giymen için bir şeyler bıraktım, müsait bir günde istersen birkaç kıyafet getir buraya...İç çamaşırı falan, böyle ıslak ıslak kalırsan çok hastalanırsın yoksa." Gözlerine örttüğüm siyah bezi ense bitimine doğru durdurdum ve sıkıca bağladım. Teni o kadar beyazdı ki, parmaklarım nereye dokunursa dokunsun hemen kızarıyordu. Ensesinde ellerimi gezdirip öpmek için hareketlendiğimde bunu yapamadan geri çekildim ve ensesine vurdum. "Bugün cuma, enseyi kapa."

Yüzünü bana dönüp dudaklarını büktü ve göremesem bile yapacağından adım kadar emin olduğum bir şekilde gözlerini devirdi, buna fazlasıyla emindim, çünkü dudakları ne zaman bükülse gözlerini de deviriyordu. "Asker arkadaşı olsak aramızda bundan daha çok duygusal bağ olurdu. Hani ben senin biricik ve tek oğlanındım? Hani sen benim gamzemdeydin, yalan mıydı tüm bunlar Melâl?" Kıvırcık saçlarını karıştıran ellerimden kurtulup burnunun ucuyla burnumun ucuna vurdu. "Sus, sus. Israr etme artık! Hayır Melâl! Kalbimden öpersen barışmam tabiki, ısrar etme! Hayır öpmeyeceksin! Hayır! Ya, tamam öp hadi."

Dehşetle kalbine ve yüzüne baktım, göğsünü dudaklarıma doğru ittiğinde elleriyle başımdan tuttu ve göğsüne bastırdı beni. Gülümseyerek kalbinden öptüm defalarca kez, çok kez, hattâ onu daima kez öptüm. "Saçların çok ıslak, yıkadıktan sonra sıcak bir şeyler iç. Her ihtimale karşı üzerini kalın giydirelim." Soğuk elleri çıplak belime ulaştığında beni kenara çekti, ve derin derin nefesler alarak duşakabine girip suyu açtı. Su mavi bir kovaya yavaşça dolmaya başladığında gri banyo duvarına yaslanıp sessizce bekledi.

ELEM: ÖLÜM YEŞİLİ Where stories live. Discover now