3. "İlk Mağlubiyet"

3.5K 1.6K 2K
                                    

Düzenlendi.

Mis gibi okumalar, umarım seversiniz. Yanii yorum yaparsanız da onca aksiliğin üstüne musmutlu olurum. Seviyorum sizi♡

Maçtan 10 dakika önce,

Gökyüzünün yeryüzüne özlemler yağdırdığı vaktin kadranında sıkışan pişmanlık, genç adamın göğsünde yeni açılmış bir yaraydı henüz. Pişmandı. Dakikalar öncesinde omzuna çarptığı kadının sesi, ve sesindeki dargınlık bir an olsun aklından gitmiyordu.

"Kafanı eşekler tepsin, kızın kolunu söktün." Diye mırıldanırken kendi kendine durdu ve ona çarpan omzuna baktı, sertçe yumruk attığında canı acımıştı ama bu kendine verdiği cezaydı. "Böyle günün gecesini, gündüzüne düğümleyip sikeyim." Oturduğu deri koltuğun arkasındaki siyah duvarda, 'Beşinci Mevsim' adını verdiği tablosu duruyordu.

"Ulan o değil de kızın kolu resmen koptu." Genç kadının dediklerini hatırlayınca kendini gülmemek için zorlasa da güldü. "Bir de öfkeli öfkeli konuştu." Gözleri büyürken elini kalbine koydu. "Ben konuş diyene kadar, kes sesini." Eğer o an sinir pişmanlığından daha az olsaydı, bir an bile beklemez arkasına döner özür dilerdi.

Üzerine giydiği siyah spor atletin açıkta bıraktığı kolları kasılıyordu sürekli. "Acaba bir şerefsiz gibi mi göründüm gözünde?" Yeniden mırıldanmasıyla, gökyüzünün yeryüzüne uluması eş zamanlı olmuştu.

Uzun eklemlere sahip nasır tutan ellerini sıktığında, ağzındaki dişlerin yaptığı baskıdan dolayı çıkan ses, odaya anında yayılmaya devam ediyordu. Karşısında bulunan camın sergilediği gökyüzü ile yeryüzünün birleşimine baktı.

Yeşil gözlerinin etrafında çerçevelenen siyahlar çoğalıyordu yeniden. Oturduğu deri koltukta, nefes aldıkça olağandışı sesler çıkıyordu sürekli. "Nerede kaldı bu amına koyduğumun mutasyon kafalısı!"

Bu sefer hafif bağırarak çıkardığı sesin etkisi sadece odanın köşesinde ağını ören örümceği değil kendi bedenini de titretmişti.

Genç adam, ihtiyarlaşan hislerini sinir duygusuyla tazelediği saniyede; gönderdiği adam da nefes nefese kalmış bir hâlde, kapıdan içeri girmişti.

Genç adamın ölüm diye bağıran gözleri, karşısındaki beti benzi akmış çocuğa çevrildi. Ona göre çocuktu, henüz 20'sinde bile değilken almışlardı onu bu deponun karanlık yüzüne.

"Koçum dünyanın öbür ucuna mı gittin?" Sinirliydi, az önceki gülüşü yoktu ve az sonra bir adamı öldürecek kadar öfkesi vardı. Para verileceğinden ve dövüşeceği adamın masum olduğundan haberi yoktu. "Verdin mi çayı? Söyledin mi özür dilediğimi ve müsait bir zamanda konuşmak istediğimi?" Çocuktan hâlâ bir ses çıkmıyordu, adı Zeran'dı. Asef burada en çok Zeran'ı severdi. Zeran'nın kahve gözlerindeki şaşkınlık artarken kafasını iki yanına salladı. "Mirza Feyzal'ın suçu yokmuş," dedi, kaşlarını çatıp Asef'e bakmamak için direndi, "kardeşinin hasta olduğunu söyledi o çarptığın kız, sanırım sevgilisiydi." Yeşil gözleri bir anlığına durgunlaştı, sonra kendine gelip siyah spor atletinin açıkta bıraktığı kollarını dizlerine yasladı.

"Abi, kafesi sen kursan da kuralları amcanda, maçtan çekilmenin cezası, ölüm." Adam gülmeye başladığında ayağa kalktı, siyah eşofmanı ve siyah spor ayakkabısı onu bu karanlıkta görünmez kılsa da gözlerindeki yeşiller parlıyordu, ölüm yeşilleri. "Dinle, parayı hazırlayın, ne kadar gerekiyorsa."

ELEM: ÖLÜM YEŞİLİ Where stories live. Discover now