Bölüm 2

15.8K 720 95
                                    

Selamünaleyküm hanımlar, beyler.

Keyifli okumalar.

🌼Edip Akbayram
|Aldırma Gönül|
______________________________

"Kaçır beni aşko!"

Asel'in arabaya biner binmez bağırmasıyla Hüma bana bakıp göz devirdi. Aynı zamanda elini kafasının yanında sallamış "Deli bu, deli. Doktor kendi hâline bırakın dedi." Demişti. Asel, önce yüz bükmüş ardından "Ayyh, sanki sen Albet Enişten!" Diyerek beni güldürmüştü.

Albet Enişten?

Benim kahkahalarım devam ederken, onlar itişmeye devam ediyorlardı. Bazen bende Asel'e takılırdım ama genelde sakin taraf olurdum. Hüma'yla daha çok atışırlardı.

Sakinleşince aralarına girdim. "Hey kızlar, sakin. İlk Tokad-i Hayreddin Hazretleri mi dedik şimdi?" Diye sorunca, cevap verine başlarını sallayıp kaldıkları yerden devam ettiler.

Arabayı çalıştırıp yol aldım. Bir yandan da radyo kısmından flas belleğe geçerek, önceden yüklediğim ney dinletisini açtım. Şüphesiz huzur bulduğum sayılı şeylerdendi. Kızlarda didişmeyi bırakıp önlerine dönmüş, onlarda sakinleştirci müziği dinlemeye başlamışlardı.

Ehliyetimi on sekizime girer girmez almıştım. Başta benim istemem yanı sıra annem çok istemişti. Babam ve ağabeyimin bazen işleri yoğun olduğundan gidilecek yerler gecikir ve annem buna sinir olurdu. Bu yüzden yaşım gelir gelmez, "Kızım araba mı yok sanki? Al ehliyetini, bu herifleri mi bekleyeceğiz hep." Demiş, ehliyet işini çok desteklemişti. Tabi babam ve ağabeyimin emekleri yok sayılamazdı. Araba kullanmayı asıl onlar öğretmişti bana.

Ana yola çıkınca anbean artan hızımız ile rahatça geriye yaslandım. Bir yandan sınavı düşünürken, diğer yandan şu isteme olayını düşünüyordum. Her ne kadar kapanmış olsa da insanın aklından çıkmıyordu.

Kızlara henüz söylememiştim. En azından bugünümüzü tamamen duâya ayırmalı, kafamızı meşgul etmemeliydik. Şayet söylediğim an Asel delirebilirdi çünkü Serkan'dan haz etmezdi. Hatta bir keresinde, "Allah'ın yarattığı diye nefret duygusunu içimde barındırmamaya çalışıyorum." Demişti. Sebebini tam olarak bilmezdim ama Ömer'le önceden iyi olan arkadaşlıkları anlamadığımız bir sebeple bozulmuştu. Öyle ki mahalledeki çocuklar onlara imrenerek bakardı bir zamanlar. Biz bilmesek de sanırım Asel bu durumu biliyordu.

Onun canını sıkmak istemediğimden, bu konuşmayı sonraya bıraktım.

Tokad-i Hayreddin tabelasını görünce sağa saptım. O şehir havası birden sönmüş, yeşilliklerle çevrili alana girmiştik. Camları sonuna kadar açtım. Sapak ile türbe arasında en az üç dört kilometre vardı. Sakince ilerlemeye devam ettik.

Yol kenarlarında açmış sarı, mavi ve mor renkli küçük çiçekler şahane bir manzara yaratıyordu. Ayrıca zaman zaman gelinciklere de rastlıyorduk. Hüma, hemen telefonunu çıkarmış, etrafı fotoğraflarken, Asel arka tarafta kafasını camdan hafifçe çıkarmış, etrafı izliyordu.

Sırayla dizilmiş küçük, ahşap dükkanların arasından park yerine ilerledim. Bugün cumartesi olduğundan muhtemelen kalabalık olurdu. Biz bunu hesap ederek erken gelmiştik.

Arabadan indiğimiz gibi Asel, "Yarabbelalemin! Şükür kavuşturana! Allah'ım ne kadar da özlemişim şu atmosferi." Diyerek koşturmaya başladı. Çocuk gibiydi hâlâ ve biz onun bu hâlini, her ne kadar takılsak da çok seviyorduk. Yüzümüz o olmasa gülmeyecek gibiydi.

Etraf kalabalık olsa kesinlikle koşturmazdı lakin tek tük kişiler ve dükkanlarda duran tonton teyzeler varken, deliliği yine had sâfadaydı.

Hüma'yla kol kola girip ilerlemeye başladık. Asel bir dükkanın önünde durmuş, şalvarlı, yazması iğne oyalı bir teyze ile konuşuyordu. Daha çok dert dinliyor gibiydi. Ellerini önünde bağlamış, gözleri kapalı, başını ileri geri sallıyordu.

ALHAYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin