Kafamı göğsüne yaslayarak kolumu beline dolarken o kadar yemesine rağmen belinin bu kadar ince olmasına hayret ediyordum. Benim sevgilim gerçekten mükemmelliğin vücut bulmuş haliydi.

"Alarm kurdum iki saat sonra uyanır hazırlanıp çıkarız." dediğinde onu onaylayan mırıltılar çıkarmıştım. Belimin altından geçirdiği kolu ile beni sararken daha çok yapışmıştık birbirimize. Bacağımı üzerine attığımda gülmüştü ancak hem yorgunluktan dolayı hem de yemek yediğim için gelen mayışmışlık hissi ile çoktan kapamıştım gözlerimi.

Jungkook'un seslenmeleri ile gözlerimi yavaşça araladığımda karanlık odada göz gezdirmiştim. Jungkook'un arkasında bulunan gece lambası odadaki tek ışık kaynağıydı. Bakışlarım yatakta oturan sevgilimi bulduğunda yüzü uykudan uyandığını belli eder şekildeydi. Ellerim ile destek alarak doğrulurken derin bir nefes vermiştim dudaklarımın arasından. Biraz ilerimde hala kendine gelmeye çalışarak oturan Jungkook'un sırtına kafamı koyarken mırıldanmıştım. "Acaba onları ekip uyumaya devam mı etsek?"

Sorum onu güldürürken geriye çekilip kolları arasına almıştı bedenimi. "Çok mantıklı aslında ama o ikisinin çenesiyle uğraşacağız sonra. Bunu kaldırabilir misin?" Söyledikleri gülmeme sebep olduğunda kafamı iki yana sallamıştı fakat ikimizde hareket etmek için hiçbir atakta bulunmuyorduk.

Aradan geçen birkaç dakika da Jungkook benim kalkmayacağımı anlamış ve ayaklanmış ardından beni de zar zor kaldırmıştı yatakta. Banyoya aynı anda girdiğimizde o yüzünü yıkıyordu ve bende kapıya yaslanarak onu izliyordum. Havluya uzanarak yüzünü sildiğinde de onu izlemiştim ve o banyodan çıkarken gülmüş dudaklarımdan çaldığı öpücük ile odaya geçmişti. Hızla elimi yüzümü yıkadıktan sonra bende üzerime rahat kıyafetler geçirmiştim.

Kapıdan gelen sesler ile Jimin ve Yoongi hyungun geldiğini anlamıştık. Cüzdanlarımızı alarak odadan çıktığımızda ikisi de duvara yaslanmış bizi bekliyorlardı. Yüzlerine bakılırsa onlarda uyumuştu ve şimdi de uyanmakta güçlük çekiyordu.

"Gece dışarı çıkmak kimin fikriydi?" diye mırıldanan Yoongi hyung ile Jimin ona dönmüş ve "Benim fikrimdi." demişti.

"Peki biz neden kabul ettik?" Bu seferki sorusunun odağı Jungkook ve ben olurken gülmeme engel olamamıştım.

Göz deviren Jimin hızla bir şeyler söyleyerek kolumu girmiş ve beni sürüklemeye başlamıştı. "Çünkü ben istedim Yoongi. Sevgilim, abim ve en yakın arkadaşımın bunu reddetme gibi bir lüksü yoktu."

Biz önden ilerlerken onlarında duymasını sağlayacak şekilde tekrar konuşmuştu. "Acaba o ikisini aynı odaya mı atsaydık Taehyungie? Eminim seninle daha çok eğlenirdim."

Nispet yaparcasına konuşmasına karşı göz devirsem de içten içe onların bu haliyle eğleniyordum. Yoongi hyung fazla hareket etmeyi sevmeyen biriyken Jimin daha çok eğlenelim kafasındaydı. İkisinin birbirini bulması gerçekten garipti aslında. Ama cidden zıt kutuplar birbirini çekiyormuş demek ki.

Mesela bende kahve içmeyi pek fazla sevmezdim ama Jungkook'u bıraksak günde beş öğün kahve içebilirdi. Ya da o genelde siyah ve dar kıyafetler giyerken ben içinde rahat hareket edebileceğim daha renkli kıyafetleri tercih ediyordum. Zıtlıklarımız ile birbirimizi tamamlıyorduk.

Sonunda bize ulaşan diğer ikili ile hep beraber bir markete girmiştik. Reyonların arasında dolaşarak abur cubur alırken Jungkook yanıma gelmişti. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda yüzündeki garip sırıtışın anlamını çözmeye çalışıyordum.

Ama çok fazla düşünmeme gerek kalmamıştı.

"Seninle en son markete geldiğimiz de seni öpmediğim için nasıl delirdiğini hatırlıyor musun?"

called me | taekookWhere stories live. Discover now