i. to remember

2.3K 202 52
                                    



R E C O R D I N G   N O . 1

记得


"tamam, bu bir saçmalık." kameraya sinirli gözlerle bakarken dudakları dümdüz bir çizgi halinde. siyah saçları rüzgârla birbirine dolanmış. diğerlerine göre kısa olan bir parçayı huzursuzca kulağının arkasına sıkıştırıyor.


"eğlenceli olacak." bu seferki ses bana ait.


"ne söylememi istiyorsun?" bakışlarında yabanilik var. her zamanki gibi.


"içinden ne geliyorsa."


birilerinin onu izleyip izlemediğini anlamak için etrafına bakınıyor.


"merhaba.

ben ligeia.

poe'nun ligeia'sı gibi. yani annem öyle demişti bir zamanlar. küçükken. uğuldamak gibi bir anlamı var. yunan mitolojisinde bir siren'in adıymış sanırım...

ah! sana bunun saçma bir fikir olduğunu söylemiştim." eliyle hırçınca kameraya saldırıyor. ama kamerayı kaçırmayı başarıyorum. 


"iyi gidiyorsun!" sesimden güldüğümü anlayabiliyorum. bir de bakışlarından. çünkü ne zaman onunla alay edercesine gülsem bana aynı kısık sinirli bakışı atıyor.


"kitapları, biri hariç bütün kuşları, brokoliyi ve portakal suyunu severim. insanlarla iyi anlaşamam. çünkü onları yeterince iyi anlamam, onların da beni anladıklarını sanmıyorum,"


"ben seni anlıyorum!" yüksek bir sesle sözlerini kesiyorum.


"sus lütfen. sevmediğim insanlara sevmediğim yiyeceklerin ismini takarım. her gece uyumadan önce bine kadar sayarım. yatağımın altındaki canavardan hâlâ çok korkarım. bir de sürekli bir kelebeği avuçlarımla yakalamaya çalışırım."


kameraya doğru eğiliyor ve kaşları havalanırken bir şeylerden iğrendiği belli olan bir bakış atıyor.


"o kelebeğe mutluluk diyorlar. herkes bu kadar kolay elde edebilirken neden ben peşinde koşmama rağmen yakalayamıyorum bilmiyorum." sonra kameradan uzaklaşıyor. susuyor.


saniyeler birbirini kovalarken o gözlerini kaçırıyor. belki de söyleyecek bir şey arıyor.


"hadi ama! anlatacak bir şeyler daha vardır." diyorum.


"anlatacak çok şeyim var. sanırım."


kameranın odağına bakıyor. başını hafifçe eğdiğinde esen rüzgar saçlarından birkaç tutamı yüzüne çarpıyor. ama bu sefer umursamıyor. yüzünde o güne kadar görmediğim bir gülümsemeyle bakıyor.


ve ben o gülümsemenin anlamını öğrendiğimde her şey için çok geç oluyor. 

house of burning cranes Where stories live. Discover now