"Hain olmak nasıl bir duygu?" diye sordu Bulut, Yiğit'e yaklaşarak. "Sana yardım etmek için hayatını tehlikeye atan bir kızın gözlerine bakarak yalan söylemek? Kolay mı?" Kaşlarımı çattım ve başımı sallayarak sinirle güldüm.

"Arkamdan çok güldünüz mü?" Dedim. "Bu kız çok saf dediniz mi?" Kendi soruma kendim cevap verdim konuşmayınca. Bana düz bir ifadeyle bakmaya devam etti. "Demişsinizdir tabi. Kandırmak çok kolay olacak diye" kılıcımı çektim ve çenemi dikleştirdim. "Ama bak buradasın. Tutsağım olarak" ona gözlerimi kısarak yaklaştım ve karşısına geçtim. "Beni karşına aldın Yiğit. Pişman olacaksın" 

"Savaş..." dedi, başını yavaşça yana doğru eğdi. "Ona ne olduğunu bilmek ister misin? Ateş'in ona nasıl davrandığını? Ya da onu kurtaramadığın her saniye nasıl acı çektiğini" afallayarak suratına baktım. "Senin hakkında eminim iyi şeyler düşünmüyordur. Hatta umrunda bile değilsindir artık."

Sinirle geriye doğru sendeledim. "Kes sesini!" dediğimde durmadı.

"Sen burada kraliçelik taslarken, o orada ailesini kurtarmaya çalışıyor. Tabi Ateş'in verdiği zehirden kurtulabilirse..."

"Sus!" Dedim ve onu duymamak için ellerimi kulaklarıma yasladım. Lütfen bunlar doğru olmasın. Yalvarırım...

Batu ile Berk, Yiğit'in dizlerinin üzerine çökmesini sağladılar ilk, sonra ise zorla ellerini bağladılar. Hera ve Bulut ise yanıma gelmiş benimle konuşmaya çalışıyorlardı. Yere çömelmiş, çiseleyen yağmurun altında duyduklarımın doğru olmamasını diliyordum. Yalan söylemiş olmasını.

Keşke şeytanın hayatına hiç girmeseydim. O zaman bunları yaşamazdı.

Keşke ona bağlı olmasaydım. Belkide daha iyi bir hayatı olurdu.

Beladan başka bir şey değildim ben.

"Lütfen bunların doğru olmadığını söyleyin" dedim yanıma gelen Bulut ve Hera'ya bakarak. "Lütfen benim yüzümden bunları yaşamadığını söyleyin"

"Görmüyor musun? O hain Dolunay, seni bitirmek için yalan söylüyor!" dedi Bulut sinirle. "Kanma ona. Savaş iyi tamam mı? Sadece Ateş onu zindanda tutuyor. Biz diğer yüzüğüde alıp yanlarına gideceğiz ve onları kurtaracağız. Ama sen Yiğit'in her dediğine inanırsan bunu yapamayız" yağmurdan ıslanan saçlarını yüzünden çekti ve tekrar konuştu. "Sana söz veriyorum onu kurtaracağız. Bize güven sadece..."

Gözlerimi arkadaşlarımın üzerinde gezdirdim. Yağmur şiddetlenirken, yavaşça iç çekip başımı salladım. Kendimi kaybetmemem gerekiyordu. Hera kolumdan tutarak ayağa kalkmama yardım etti. Her yanım ıslanmıştı. Islanmış saçlarımı yüzümden çekerek ıslak çimlerin üzerindeki kılıcımı aldım. Yiğit'i tutan Batu ve Berk geçmem için yana çekilirken, dizlerinin üzerine çökmüş Yiğit'le göz göze geldim. Kılıcımı kaldırıp ucunu boynuna yasladım. Elleri arkadan bağlı olduğu için hareket edemiyordu.

Islak ve keskin metal boynuna değdiğinde yutkundu. "Yanlış tek bir hareketini görürsem Yiğit..." dedim ve kılıcı boynuna bastırdım. "Seni gözlerimi bile kırpmadan öldürürüm. Sebep olduğun her şey için" derin bir nefes aldım. "Ve yine sebep olduğun her şey için, bize yüzükleri bulmakta yardım edeceksin"

Yerinde rahatsızca kıpırdandı. Sonra ise yüzüne gelen yağmur damlalarını önemsemeden sırıttı. "Beni öldüremezsin Dolunay" dedi. "Sende bu cesaret yok" sinirle güldüm.

"Deneyelim mi?" Alayla devam ettim. "Ama tek hakkın olacak. Kazanırsam Ateş'e ruhunu bir kutuda hediye olarak iletirim. Belki o zaman beni hafife almaması gerektiğini anlar"

Yiğit sinirlenirken yüzünü inceledim. Bir pişmanlık belirtisi görmek için belkide. Ama yoktu. Yaptığından hiç pişman olmamıştı.

Batu yanıma geldiğinde bakışlarımı yüzünden çektim. "Gitmemiz gerekiyor. Yağmur hızlandı" dedi. "Geceyi geçirecek bir yer bulmamız lazım bir an önce" başımı sallayıp kılıcımı kemerimdeki kılıfa koydum. Islanan kanatlarımı silkeleyip Yiğit'i işaret ettim.

Dolunayın AltındaUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum