Ben ve avucumdaki paslanmış anılar - Bölüm 10

Start from the beginning
                                    

Kafamı biraz ileriye uzatıp "Hyung?" diye mırıldanmıştım. Vücudumun yorgunluğu sesimi yansımış olacak ki o kadar kısık bir ses çıkmıştı ki yüzümü buruşturarak tekrar seslenmeye devam ettim. Ama ben bir gerizekalı olduğum için kulağımı delen müziği rağmen cılız bir sesle konuşuyordum.

Cevap almayacağımı bilerek ayakkabılarımı çıkartıp tereddütle salona doğru yürüdüm. Bakışlarım ilk koridorun sonundaki mutfağa kayınca bir kez daha 'hyung' diye seslenmiştim ama yine cevapsız kalmıştım.

Sonunda ağır adımlarla salona girince şaşkınlıkla adımım havada kalmış, dehşetle önümdeki manzaraya bakıyordum. Harabe. Tam anlamıyla harabeydi. Her şey dağılmış, salonun bir tarafına düşmüştü.

Tablolar, boyalar, sırçalar, naylonlar, duvardaki asılı tablolar. Her şey mahvolmuştu. Dehşetle önümdeki manzaraya bakarken korkarak içeri girmiş, ilk işim önce kenardaki müzik setinden gelen yüksek sesli şarkıyı kapatmak olmuştu.

Ağrıyan başım iyice ağrırken derin bir nefes alarak mahvolmuş tabloları üst üste yığarak kenara koymuştum. Daha sonra fırçaları, ağzı açık boyaları, naylonları toplarken duvara bulaşan boyalara kısa bir bakış atarak bakışlarımı üzerinde anlamsız çizikler olan tablolara dikmiştim. Öylesine kenara fırlatılan birkaç tablonun bazıları sinirle yırtılmış, bazılarının üzerinden akan boyalar kuruyarak anlamsız bir hal almıştı.

Onları da toplayıp kenara bırakınca omzumda hâlâ asılı duran çantayla yüzümü buruşturarak çantayı ve hâlâ parmaklarımın arasında olan anahtarı salondaki kocaman koltuğun üzerine bırakarak salondan çıkarak ilerideki odalara doğru yürüdüm. Bu evdeki tüm odalar -salon dışında- küçüktü. O kadar garip bir mimarisi vardi ki ilk başlarda insanın kafası karışıyordu.

Adımlarım tereddütle Minho hyungun odasına doğru adımlarken kapalı kapının önünde durarak kapıyı çaldım. "Hyung? İçerde misin?"

Yine kocaman bir sessizlik yüzüme çarparken kapıyı açarak bakışlarımı boş odada gezdirmiştim. Burası da aynı salon gibi tamamen mahvolmuştu. Yatak örtüsü, yastıklar, pike her yerdeydi.

Sıkıntıyla kafamı iki yana sallayıp bu sefer banyoya doğru yürümüştüm. Evi bu hale getirip kendisi nereye saklanmıştı acaba?

Attığım her adımda koridorun sonundaki banyodan gelen su sesiyle bir an gerileyerek duraksadım. Oradaydı. Nerede olduğunu biliyordum artık. Bu yüzden geri dönmeli değil miydim? Ama neden ayaklarım beni banyoya doğru yürütüyordu ki?

Yaklaştıkça su sesi iyice artarken kalbimdeki ağırlık parmaklarımın ucuna doğru damlaya başlamıştı. Bu yedi günde o kadar kaybolmuştum ki birisi yemek ye, su iç demese hatırlamayacak kıvama gelmiştim resmen.

Boğazımdaki kocaman düğümle yutkunarak elimi kapının kulpuna koydum. "Hyung? İyi misin?"

Suyun sesinden sesimi duymayacağını düşünerek bir kez daha sesimi yükselterek sormuştum ama yine cevap almayınca derin bir nefes alarak "İçeri geliyorum." dedim kulpu aşağı çekip kapıyı açarken. Onu bırakan bendim ve yine ona kendi ayaklarımla gelmiştim.

Kapıyı açar açmaz yüzüme vuran buharla öksürüp elimi havaya kaldırarak yok etmeye çalışırken gözlerimi kısarak bakışlarımı zayıf ışıklı banyoda gezdirdim. Gerçekten duş aldığı düşüncesiyle yanaklarım hafiften ısınırken şu an bunu düşünecek zaman değildi diyerek içeri adımladım.

Kapı açık olduğu için buhar dağılmış, bakışlarım küvette üstü çıplak bir şekilde yatan Minho hyungu takılmıştı. Günler sonunda yüzünü görünce özlemle kavrulan kalbim yere çöküp hıçkırarak ağlamaya başlarken daha tepki veremeden bakışlarım küvetin kenarında sarkıttığı kanlı eline takılmıştı.

𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / MinSungWhere stories live. Discover now