6. bölüm: Yılgın

90 41 84
                                    

Aklım ve kalbim iki ayrı kayıkta, denizin sert darbelerinden kurtulmak için birbirine sığınmak isterken, çarpışmaları kaçınılmazdı.

Yalnız bir kıyıda, karaya vurmuş bir tekneden farksızdım. Kıyıda olmak yanlış gelirken, o kıyıyı başkalarıyla paylaşmak istemiyordum. Yaranın en sancılı anında kollarımla denizin tuzlu suyunu bastım belkide.

Zümrütün üstünde yavaşça ilerliyordum, gidişim gibi hınç dolu değildim, sanki ruhumu boşaltmış gibiydim. Dağıttıklarımı tek tek toplayıp yerleştirmişim de kırık parçalar tam oturmamıştı. Öyle yılgın öyle bitik hissediyordum ki, biri kolumdan çekse karşı koyamayacak gibiydim. Gözlerimde arsız bir yanma vardi. Bedenim sarsaktı, Zümrüt olmasaydı eve nasıl giderdim hiç bilmiyordum. Gerçi eve gidermiydim onu da bilmiyorum.

Baran'a kız isteyeceklermiş.

Göğsümdeki mabette bir cenaze vardı, yas tutuluyordu. Her şey sessiz iç çekişlere dönmüştü. Alevler küllere dönmüş, poyraz dinmişti. Issız bir sokak gibiyim.

"Ne ona gidebiliyorum.... Ne de ondan geçebiliyorum. " kırık sesimi Zümrüt duydu, kulağı bana yöneldi. "Tıpkı şey gibi. Cennetle, Cehennem. Ama ben cenneti reddedip, yanmayı seçtim. Şimdide yanmaya isyan ediyorum. " sesim bir ruhtan farksızdı. "Görüyorsun dimi? Zümrüt? İnsanoğlu nasıl nankör?"

Ansızın o sızı yakaladı beni, gözlerime biri asılı kaldı. Topladıklarım tekrar dağıldı. Bu kez toplamadım, daha da dağıttım. Ordaydı işte.
Yolun ortasında. Arabasını yan durdurup geçişleri kapatmıştı. Kollarını göğsünde toplamış, kaputa yaslanmıştı. Gri bluzu, kumaş pantolonu ile ona yaklaşmamı bekledi.

Nasılda her şeyden soyut öyle duruyordu. bendeki depremin sarsıntısı hiç mi ilişmedi ona. Oysaki ben nefes bile alamamıştım. Sokaklarımda derin çatlaklar hatta göçükler oluştu, ben o göçüğe hapsolup acı çekerken, hiç mi bilemedi ben ne haldeyim.

Dudaklarım yorgunluktan titredi, bedenimdeki tepkileri bazen kontrol edemiyordum. Uzun boyuyla yaslandığı arabadan milim kıbırdamadan durmamı bekledi. Yukarıdan bakışlarımla esmer yüzüne baktım, sakallarının sarmaladığı yüzündeki çıkık elmacık kemiklerine.

Zümrütü durdurdum. "Şimdi de yol kapatmaya mı başladın?" sesim sanki bir kuyunun dibine atılan taş gibi çok sönüktü.

Karagözlerini kısıp baktı, "Yol benim farz edilim?"

"Belki yol senindir ama yanlış yoldasın." serin hava ağaçların yapraklarının hışırtısına sebep oldu.

Dilini beyaz dişlerinde gezdirdi. Koyu dudaklarına kısaca gözüm kaydı. "Yolum yanlışsa neden sana çıkıyor sonu"

Saçlarım yüzüme vururken, onları çekecek tek bir harekette bulunmadım. "Meselede bu, yolun bana çıkması yanlış."

Derin bir nefes aldı. Aldığı nefesle yapılı göğsüde beraberinde şahlandı. "Eğer bu yanlışsa, gördüğüm en doğru yanlış."

Gözlerimi kırpıştırdım. Kalbim ergenler gibi kıpırdadı. Ellerimle dizginleri sıktım, dizlerimde Zümrütün tüylerini hissediyordum. Yukarıdan bakarken konuştum. "Ne çok seviyorsun, yanlışı"

Gözlerimin içine baktı. "Seviyorum. Yanlışı. "

Sertçe yutkunup gözlerimi kaçırdım. Yakında evlenecek biriyle konuşmam hiç uygun değildi üstelik, düşmanımla konuşmam hiç degildi. "Aç yolu" dedim.

Hiç istifini bozmadı, kara kaşlarıyla süslediği gözlerini bana dikmiş öylece bakıyordu. siyah saçları arkaya doğru yatıktı, buluzunun yakasında iki düğme vardı ve ikiside açıktı. Yanık teni parlıyordu. "Ne olduğunu söylersen gidersin."

BERFU-BARAN #ilmelistanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin