5.bölüm:Alın yazısı

99 41 93
                                    

Bizler, yani; Havva ve Ademin çoçukları ölümü ilk onlardan ögrendik Habil ve Kabilin kaderinde damgalanmış olan kan akıtmayı. Akıtılan kan kimin masum kimin suçlu oldugunu değil dünyayı nelerin beklediğini Ademoğullarının bile ellerini kirletebileceğini göstermişti.

Kin ve öfke.

Ölüme sebebiyet veren iki unsur.

Ellerimizin içinde, bizim için belirlenmiş yollar vardır, biz Havva kızları ise bunun en büyük göstergesiydik.

Avlunun ortasında bayılmamdan sonra hastane ve ev arasında mekik dokumuştuk. Ateşimin yükseldigi havale riski taşıdığımla ilgili bir şeyler duymuştum. Bir gece hastanede kalmakta bile zorlanmamın sonucunda babam eve getirmişti beni. Kendimi iyi hissetmeye toparlanmaya başladıgım anda ise olayın detaylarına kadar inmiş nasıl düştügüm nasıl çıktığım abimin nerde oldugu gibi bir çok soru sorulmuştu. Üstelik dedemden ayrı babamdan ayrı azar işitmiştim. Bir haftayı kendime dinlenmek için fırsat sayıp ruhumu arındırmıştım.

Aynada kendi yansımama bakarken elim istemsizce saçlarıma gidiyordu. Baran dokunmuştu saçlarıma. O an saçlarımı kesmem dogrultusundaki dürtülerim beni ele geçirmeden silkindim. Baran diye biri yoktu ve olmayacaktı. Uzakta bir yerlerde kalmaya ve düşmanım olarak yaşamaya devam edecekti. Belki başka biriyle evlenip yuva kurardı.... İşte yine o tarifi imkansız ürperti sardı beni. Kendime kızdım ona kızdım.

Bunları düşünmek istemiyordum.

Konağın merdivenlerinden koşar adım inerken, mutfaktan gelen kokular midemi uyarmıştı. Urfanın serin akşam havasıyla ceketime sarıldım.

Mutfakta hızlı bir hareketlilik vardı. Babamlar birazdan camiden gelecek diye hummalı bir çalışma söz konusuydu. Sofra henüz hazır degildi. Tezgahın bir köşesinde patlıcan kebabını tabağa servis eden annemin yanına yanaştım. "Anne" dedim fısıltıyla.

Annem hafif yerinden sıçrayıp bana baktı. "Ne korkutuyon kız beni. " bileklerindeki bilezikler şıngırdayıp bir melodi oluşturmuşlardı. Beyaz tülbentinin açıkta bıraktıgı çenesindeki dövmelere gözüm kaydı. "Mıço Ahmet kim?" sesimi biraz daha kısıp sormuştum. Annem mutfağın diğer tarafındaki Gülistan ablayla Beritana kısa bir bakış attı.

"Kimse kim sanane"

Anneme biraz daha sırnaştım. "Bavo dedi ya babama, beni mi istediler. "

Annem sürmeli gözlerini kısıp baktı yüzüme. "He diyelim nolacak, varacan mı?"

Gözlerimi irileştirip baktım yüzüne, "Vercen mi beni?" dudakları hafif bir şekilde kıbırdadı. "Son söz babanındır. Aradılar hayırlı bir iş için gelmek istediler baban gelmeyin dedi. "

Derin bir nefes verdim ama içimdeki kurtçuklar rahat bırakmadılar beni, dedemin varlığını unutmak imkansızdı. "Bavo ikna ederse babamı o zaman nolcak"

Annem dirsegiyle dürttü beni. "Kız gönlün mü var yoksa senin çocukta, bak bacaklarını kırarım senin. "

"Ya ne gönlü!" sesimi kısarak devam ettim. "Tanımam etmem adını daha yeni işittim işte."

Annem yüz ifademden dogru söyledigimi anlamış olmalı ki sinirle konuştu "olmasında zaten." sesini yükselterek herkesin duyacağı şekilde konuştu "hadi hızlanın, Berfin koş sofrayı ser baban gil şimdi camiden gelir."

Hızla başımı sallayıp, masanın üstündeki sofra bezini elimle kaptığım gibi büyük salona koştum. Yengemle Sait yerde minderde oturuyorlardı. Beni gören yengem konuştu. "Kız ne koşturuyon"

BERFU-BARAN #ilmelistanWhere stories live. Discover now