29.Another Realm

9 2 16
                                    

HARRY

Kendime geldiğimde dünyadakilerden daha yeşil çimenlerin üzerindeydim. Başım kısa bir süre dönse de ayağa kalktım. Etrafa baktım. Dünyadan farklı görünmüyordu. Ağaçlar, çiçekler, bulutlar... Bir dakika güneş nerede?

Aydınlıktı ama güneş yoktu. Işığın kaynağını ararken önümdeki ağacın üstündeki kolyeler dikkatimi çekti. Kimsenin olmadığından emin olduğumda ağaca doğru ilerledim. Ağaçta  boydan boya kolyeler asılıydı. Hepsinin altında bir isim ve üzerlerinde bir sembol vardı.

Jack, Nadia, Jacob, Brian, Robert, Louis, Liam, Elle, Astrid, Ross, Dave, Megan, Daisy, Zayn, Grace..., Harry. Kendi ismimi bulmam sandığımdan daha kısa sürmüştü. Kolyeyi yavaşça elime aldım. Üstünde soru işareti vardı. Grace'in kolyesinde dalga, Zayn'nin kolyesinde de ejderha. Anlaşılan semboller yeteneklerimize göre tasarlanmıştı.

Kolyeyi boynuma taktım. Takar takmaz da küçük kanatlı bir peri belirdi önümde. Bir adım geriye attım.
"Ah yine mi?"
Şaşkınlıkla bakmaya devam ettim.
"Yine mi derken?"
"Bugün ikinci defa ceza için çıkıyorum. Neyse bunu boşver. Bana Trix diyebilirsin. Sanırım ilk defa cezaya gönderildin."

Kafamı sallamakla yetindim.
"O zaman acemisin. Seninle işimiz var anlaşılan. Yeteneklerini kullanamıyorsun biliyorsundur bunu."
"Biliyorum ama biraz hızlı mı olsan?"
"Ne kadar sabırsızsın."
"Yalnız başarılı olamazsam burada ben mahsur kalacağım sen değil. Süreminde kısıtlı olduğunu düşünürsek biraz hızlı olman lazım."

Hızlıca yüzüme yaklaştı. Başımı geriye eğdim. Parmağımın ucu ile kafasını ittirdim.
"Dinliyorum."
"Biraz daha nazik olabilirsin. Neyse bana ihtiyacın olduğu zaman ismimi söylemen yeterli. Ama çok acil olmadıkça lütfen beni meşgul etme."
İç çekerek gözlerimi devirdim.
"Ne yapman gerektiğini biliyorsun. Ormanda bir harita arayacaksın. Ama dikkatli olmalısın. Tehlikeli türler genelde ormanda yaşarlar. Haritada kralın kasabası var ama doğru harita olduğundan emin olmalısın. Seni yanıltmak için sahte haritalar da olacaktır."

Küçük olduğu için hızlı hareket ediyordu. Ağacın arkasında olan bir çantayı kaldırmaya çalıştı. Kaldıramayınca yanına gidip çantayı aldım.
"Taşıyabileceğini düşündün mü gerçekten?"
Ters bir bakış attıktan sonra konuşmaya devam etti.
"Çantada ihtiyacın olan neredeyse her şey var. Silahlar, yiyecekler, kıyafet ve uyuman için gerekli olan bazı şeyler. Benim işim bitti. İyi şanslar."

Trix kolyenin içine girdikten sonra çantayı kurcalamaya başladım. Bir ok ve yay aradım ama yoktu. Anlaşılan kendim yapacaktım. Çantayı sırtıma takıp ormana doğru yürümeye başladım. Sürekli etrafıma bakıyordum.

Karşıma daha hiçbir şey çıkmamıştı. Böyle giderse bu işin kolay olacağını düşünürken bir sesle yerimde sallandım. İlk başta deprem olduğunu düşündüm ama ses giderek yaklaşıyordu. Çalıların arasına girdim ve beklemeye başladım.

Çok fazla zaman geçmeden fil büyüklüğünde bir tavşan geldi. O zıpladıkça daha çok sallanıyordum. Uzaklaşınca çalıların arasından çıkıp arkasından bakakaldım. Ben tavşanın arkasından bakarken ayağıma bir şeyin değdiğini hissedip yere baktım. Ayağımın altından küçük filler geçiyordu. Onlara zarar vermemek için geriye çekildim.

••

Birkaç saat yürüdükten sonra yorulup bir ağacın dibine oturdum. Çantamda bulduğum sandviçi yemeye başladım.

GRACE

Akşam yemeğinden sonra her zaman oturduğumuz odada tek başıma otururken Joseph yanıma geldi. İlk başta önemsemedim ama kolunu omzuma atınca kafamı yavaşça ona çevirdim.
"Ne istiyorsun?"
Gülerek bana baktı.
"Yanına gelmek için bir şey istemem mi lazım?"
Yerimden kalkıp kapıya yöneldim.
"Joseph hiç havamda değilim. Sonra konuşuruz."

Krallık'tan KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin