30. Bölüm - Portakal

3.8K 377 52
                                    

Ertesi gün, ağacımın altında ölümsüzler hakkında olan kitabımı okuyordum. Kitabın Rakshasalardan bahsedilen kısmındaydım. Kaşlarımı öfkeyle çattım. İnsanüstü hızları, güzellikleri, güçleri... Hiç yaptıkları kötülüklerden, ya da vahşetlerden bahsedilmiyordu. Ahura'nın ise bahsi bile geçmiyordu...

Tam bu sıra da Lance gelip tam yanıma oturdu. Hiçbir şey söylemeden elimdeki kitabı alıp okumaya başladığı sırada, tek eliyle de bana turuncu renk yuvarlak bir şey uzattı ve "Neden sürekli hoşlanmadığın kitapları okuyorsun?" diye sordu

Ona cevap veremedim çünkü hâlâ bana uzattığı şeye bakıyordum. Bu bir portakal mıydı? Vay canına! Daha önce birkaç kez görmüştüm ama hiç yememiştim.

Elma dışında bütün meyveler bizim için lükstü. Her hangi birisini almak neredeyse bir köylünün iki yıllık gelirine denkti. Çünkü meyveler azdı ve çoğu ölümsüzlere giderdi.

Lance tepkim, yani daha çok sessizliğim dikkatini çekmiş gibi yavaşça kafasını kitaptan kaldırıp bana baktı. Elindeki portakala uzanmıştım ama dokunmuyordum. Sanki dokunursam parasını ödemek zorundaymışım gibi kararsızdım. En sonunda elindeki portakalı sanki almam için teşvik edermiş gibi sallayıp, "Onu alacak mısın?" diye sordu.

Hayretle ona bakıp gözlerimi kırpıştırdım. "Bu bir portakal."

Gözlerini kısıp önce portakala, sonrada bana baktı.

"Evet, sanırım haklısın." derken ses tonu ne kadar ifadesizde olsa içinde yatan alayı elbette görebiliyordum.

Yine almam için beni teşvik eder gibi elini yine sallayınca, bir an tereddüt eder gibi olsamda uzanıp portalakalı aldım.

"Portakalı nerden buldun?" 

Omuz silkip umursamaz bir tavırla, "Şuradan, buradan" diye cevap verdi.

Endişelenmeye başlamıştım. "Onu çalmadın değil mi?" derken gözlerim endişeyle açılmıştı.

Çalmanın cezası elinizin kesilmesiydi. Gerçi bir Rakshasa'nın elini keserseniz, muhtemelen birkaç saat içinde yenisi çıkardı.

Kitaptan kafasını kaldırmadan, sanki çok komik bir şey söylemişim gibi güldü ama ben ciddiydim.

"Evet, çaldım." dedi dalga geçer gibi.

Ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştım. Sonuçta bir portakal için elimi kaybetmek istemiyordum. Onun tuzu kuruydu tabi. Yüzünü inceledim ama renk vermiyordu. O yüzden portakalı kucağına attım. Ne olur, ne olmaz başımı belaya sokmayacaktım.

Lance, kafasını arkaya atarak kahkahalarla güldü ve portakalı attığım yerden alıp tekrar bana uzattı.

"Ahhh, Eva yüz ifadeni görmeliydin." 

Benimle dalga geçiyordu ve hiç komik değildi.

Bunu ona da söyledim ama cevabı, "Kesinlikle çok komikti." oldu.

"Her neyse şunu alacak mısın artık?" 

Arsızca göz kırptı. "Yoksa sana ellerimle yedirmekten de zevk duyarım tabi."

Portakala şüpheyle baktım.

"Onu çalmadım Eva." deyince bakışlarım ona kaydı bu kez ciddi görünüyordu.

Ancak ben hâlâ tam olarak ikna olmamıştım.

"Emin misin?" 

"Yemin ederim."  derken yine göz kırptı. Yine tereddütle de olsa uzanıp portakalı aldım. Sonra gözlerimi kapatıp koklamaya başladım. İnsana mutluluk veren, baş döndürücü bir kokusu vardı. Direkt kalbime inen bir koku. Kırılgan, narin, hassas. Gülümsedim. Gözlerimi açtığımda Lance bana gözleri ışıldayarak bakıyordu.

EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)Where stories live. Discover now