2. Bölüm - Günümüz / Burning Spirit

30.9K 844 33
                                    



Keyifli okumalar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Keyifli okumalar

Kafamı kaldırıp gri bulutlarla dolu kasvetli gökyüzüne baktım. Hafifçe esmeye başlayan rüzgârı; zırhımın açıkta bıraktığı kollarım ve bacaklarımda hissedebiliyordum. Derin bir nefes alıp yağmurun habercisi olan toprak kokusuyla doldurdum ciğerlerimi...

Bana bugün öleceğim söylenmişti. Yirmi altı yaşıma gelene kadar pek çok kez öldürülmeye çalışılmış, hatta durumu eşitlemeye çalışır gibi bunun için bizzat kendim de uğraşmış ama başarılı olamamıştım. 

Eşitlik önemliydi. 

Neticede içinde düzen barındırırdı değil mi?

Ölüm beni hiç korkutmazdı. 

Ne geride kalan yaşanmamışlıklarım, ne arkadaşlarım dışında yasımı tutacak bir ailem, ne de gerçekleşmesini beklediğim umutlarım vardı.

Ancak bugün ölümümü beklerken, ilk defa düşüncelerimde beni pişmanlıkla kıvrandıran son bir arzum vardı... 

Onu bir kez daha görmek ve ben de seni seviyorum demek... 

Sanki bu düşünceyi kafamdan atmak ister gibi başımı hafifçe iki yana salladım.

Bir anda yağmaya başlayan yağmura homurdanmamak için zor tutuyordum kendimi

"Bu bir tür şaka olmalı" diye düşündüm içimden.

Hava bile bizden yana değildi bugün... Ya da Tanrılar günümüzü daha ne kadar boktan bir hale getirebileceklerinin merakı içerisindeydiler.

Hafifçe arkama dönerek, hiç birinden tek bir ses bile çıkmayan askerlere -daha doğrusu asıl ordudan payıma kalanlara- kısa bir bakış attım. Nefeslerini bile tutmuşlardı sanki. Hepsi huzursuzdu ama neyse ki hiç birinin gözünde korku yoktu.

Kalkanımı ve kılıcımı tutan ellerimi kasıldı. Oyuna getirilmiştik, böyle olmamalıydı...

Bunu tahmin etmem ve hazırlıklı olmam gerekirdi... 

Lanet olsun!

Gözlerim yanımdakilere kaydı. Solumda; benim için arkadaşa en yakın iki kişi olan Calista ve Helen vardı, sağımda ise Helen'in kocası Kavin. 

Hepsi, bakışlarını bir hareket görmeyi bekleyerek yukarıda ki tepelere çevirmiş ve bekliyorlardı.

Hepimiz muhtemelen birazdan ölecektik. 

Şu an ne düşünüyorlardı acaba?

Calista tanıdığım en tuhaf kişilerden biriydi ve tam olarak kafasından neler geçtiğini tahmin bile edemezdim. Akşam ne yemek istediğini de düşünüyor olabilirdi, bir daha asla annesini göremeyeceğini de. 

Ancak Helen ve Kavin...

Şu an ikisinin de ne düşündüğünü biliyordum. Birbirlerine bir şey olmasından, geride kalan olmaktan korkuyorlardı ve biraz sonra en büyük korkularıyla yüzleşeceklerdi...

Bakışlarımı Helen'e diktim. Bir süre sonra sanki hissetmiş gibi kafasını çevirip merakla bana balmaya başladı. Sonra kafamı hafifçe sağıma doğru çevirdim ve Kavin'ın dikkatini çekerek bana bakmasını bekledim. 

Güzel... Çok sürmeden onunla da göz göze gelmiştik.

Ardından kafamı önüme doğru eğdim ve gözlerimi kalkanımı içten tutan elime indirdim. İstemsizce bakışlarımı takip ettiklerinde, onlara havaya kaldırdığım orta parmağımı gösterdim. İkisi de tekrar önlerine dönmeden önce aynı anda kafalarını iki yanlarına sallayıp sırıttılar.

İşte şimdi birazda bunu düşünün bakalım...

Gök gürledi... Hassiktir!

Sonra art arda şimşekler çakmaya başladı. 

Hassiktir, hassiktir, hassiktir...

Olduğum yerde huzursuzca kıpırdandım. Elbette Helen hemen bu hareketimi yakaladı ve imalı bir şekilde tek kaşını kaldırıp, dalga geçer gibi bana baktı. Umursamıyormuş gibi omuzlarımı silksem de, böyle kahrolası havalar beni hep tedirgin ederdi. Hatta Helen'in de bildiği gibi, bu da benim en büyük korkumdu.

Dikkatimi gök gürültüsünden uzaklaştırmaya çalışıp, beynimden kendisine odaklanacak başka bir şeyler bulmasını beklemek belli ki bir hataydı. Çünkü düşüncelerim hızla beni buraya getiren olaylar zincirine kaydı.

Yanlış tercihlerimin bedellerini, içimdeki o yaralı küçük kız çocuğunun ve kırılmış kadının acısını hissettim. Yüzümü ekşiterek, "Dur artık! Dur artık! Dur artık!" diye çığlıklar attım içimden.

Kimdim ben?

Sevdiğini söylemekten korkan bir aptal mı?

Bir asker mi?

Bir suçlu mu?

Bir kan gelini mi?

Bir köle mi?

Terkedilmiş bir çocuk mu?

Yoksa sonunda olduğumu anladığım şey mi?

Hangisi bendim?

İşte bu konuda hiç bir fikrim yoktu...


Lütfen aklınıza takılan bir şey olduğunda yorumlarda benimle paylaşın, cevap vermekten mutluluk duyarım.

Olumsuz her eleştirinizle kendimi ve kitabımı geliştirmemi sağlarken, her olumlu düşüncenizle günümü aydınlatırsınız.

Kendinize çok iyi bakın, görüşmek üzere...

EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin