9. Bölüm - Ak Samanalar & Kara Samanalar

20.3K 667 28
                                    

Birkaç saat sonra; hepimiz evin dışında bulunan platforma götürülüp, duvara sabitenmiş zincirlere bileklerimizden sıkıca bağlanmıştık. Henüz sabahın erken saatlerinde olmamıza rağmen dışarıda insana nefes aldırmayan bir sıcak vardı ve gün Anfalas'da çoktan başlamıştı. Sonuçta burası ekmeğini ticaretle kazanan bir insan şehriydi.

Ticaretini yaptıkları arasında yine insanlar olsa bile...

Neyse ki hiç kimse; yüzü gözü yara bere içinde tuhaf gözlü bir kız çocuğunu köle olarak almak için, pek hevesli görünmüyordu. Bu umursamazlıklarının özellikle kız çocuğu olmamdan kaynaklanmasını umut ediyordum.

Ancak ne zaman kafamı çevirip baksam, kendi başına bir Tekboynuz'u yediğini düşünen o küçük kızın etrafında alıcılar vardı.

O kız, o gün satıldı... Kızı satın alan iki adamın, Darshup ile yaptıkları iştahlı konuşmalardan kasabının genelevinin işletmecileri olduğunu öğrenmiştim.

Yeni gelen kızlardan, memelerden ve bolca popolardan bahsederken, arada mide bulandırıcı kahkahalar atıp kendilerince eğleniyorlardı. Tekboynuz'u yemek kıza ölümsüz gücü kazandırır mıydı? Bilmiyordum... Ancak; efsanenin, Tekboynuz'u öldürmenin lanet getireceğine inanılan kısmı doğru çıkmış olabilirdi.

Orada tam on üç gün boyunca kaldım. Satılmadığımız her günün akşamı, diğer kölelerle birlikte evin arka tarafında bulunan tek kişilik hücrelere kapatılarak işkence gördük. Dövüldüm, tartaklandım... Aç ve susuz bırakıldım. Bazen kadınların yapmamaları için ağlayarak yalvarmalarını, bazen çocukların çığlıklarını, bazense erkeklerin inleyerek ağlamalarını dinlerken; hücremde sıranın bana geleceği anı korkudan titreyerek bekledim.

Ama en kötüsü yaptıkları aşağılamalardı. İki gündür aç bırakıldığım bir akşam, Dacar ve Übery ellerindeki yemek tepsisini hücreme bırakıp beklemeye başladılar. Aklım açlık ve susuzluktan o kadar başımdan gitmişti ki bu hareketlerinden şüphelenmedim bile. Yemekten bir lokma aldığım an bir tuhaflık olduğunu hissettim... Bir koku? 

Yemeği kokladım ve öğürmeye başladım. Adi herifler yemeğe işemişlerdi. Hemen sudan bir lokma almaya çalıştım ama oda sadece idrardı.

Öğürdüm, kusmaya çalıştım ama midem zaten boştu. Nefretle onlara baktım, halime kahkahalarla gülüp eğleniyorlardı. Kendimi yaptığımın sonuçlarını düşünmeyecek kadar kızgın ve hüsrana uğramış hissediyordum ve yemek tepsisini hırsla üzerlerine fırlattım. Yüzlerindeki gülümsemenin silinip, yerini hiddete bıraktığı o anı yakaladım... 

O gece ayrıca bilincimi kaybedene kadar da dayak yemiş oldum. Tam on üç gün boyunca acı ve ıstırap veren eziyetleri devam etti.

On üçüncü günün sonunda, benimle ilk gün o platforma çıkan hiç kimse kalmamıştı. Darshup'un, tuhaf gözlerim olmasıyla ilgili hayalleri suya düşmüş gibi görünüyordu. İnsanlar bana bakıyor ve göz göze gelince sanki vebalıymışım gibi uzaklaşıyorlardı. Kendi aralarındaki fısıldaşmalarından;

"Melez..."

"Lanetli..."

"Cadı..."

"Neden öldürülmemiş..." şeklinde başlayan, kendimle ilgili iç açıcı yorumları duyabiliyordum.

Anlamadığım ve kafamı karıştıran yorumlar ise; "Kuhn'Tiras'dan mı gelmiş?" ya da "Kuhn'Tiras'dan nasıl kaçmış?" oldu. Kuhn'Tiras'da neyin nesiydi?

Bu on üç gün boyunca izledim, gözlemledim...

Platformda alıcı olan insanlar statü olarak diğerlerinden ayrılıyordu. Giyimleri Papağan adam gibi pahalı ama komikti. Konuşmaları ukala, burunları havadaydı. Hepsi belli ki kendilerini bir şekilde diğerlerinden üstün görüyordu. Darshup onlardan, "Elitler" olarak bahsediyordu.

Ama benim asıl dikkatimi çeken önümüzden geçip giden diğer insanlardı. Platforma yaklaşmıyor, giyim kuşamlarıyla dikkat çekmiyor ve bizlere kederli gözlerle bakıyorlardı. Bir insan olarak, görmek istediğimin bu olduğunu düşündüm. Utandığım insanlığım esneyerek uykusundan uyandı sanki.

Sonuçta biz birbirimize bunu yapıyorsak, diğerleri bize neden daha kötüsünü yapmasındı ki...

Diğerleri...

Platformda geçirdiğim süre boyunca bir daha ne bir Rakshasa, ne de Kravyad'a takıldı gözlerim.

Ama onları gördüm...

Elementlerin efendileri, sözüm ona güçlü ve ölümsüz büyücüler olan; Ak Samana ve Kara Samanalar.

Ak Samanalar; büyü güçlerini hava ve sudan alır ve bu elementleri kullanabilirlerdi. Yaptıkları büyülerin temelinde de bu elementler olurdu. Kara Samanalar ise; güçlerini toprak ve ateşten alarak bu elementleri kullanabilir ve aynı şekilde büyülerinin temelinde toprak ve ateş olurdu.

Ancak her ikisi de kullandıkları elementleri yaratamıyor, sadece onu yönlendirebiliyordu. Yani; bir Kara Samana ateşi kullanmak için bir ateş kaynağına ihtiyaç duyarken, bir Ak Samana suyu kullanabilmek için su elementine ihtiyaç duyuyordu.

Bu durumda en rahatlarının havayı kullanan Ak Samanalar olduğunu düşünüyordum. 

Her iki ırkta, kalın bir kumaştan yapılmış başlıklı pelerinler giyerken. Ak Samanalarınki beyaz, Kara Samanalarınki ise siyah renkti. Benim içinse farketmezdi, her iki ırktan da nefret ediyordum.

Hatırlayamadığım hayatımın hangi döneminde lanet ölümsüzlerle ilgili bu kadar bilgiye sahip olduğumu ve neden özellikle hepsinden bu kadar nefret ettiğimi merak ediyordum. Belki de bu bana özel bir durum değildi? İnsanların ölümsüzleri sevmesi için nasıl bir nedenleri olabilirdi ki?

On üçüncü günün öğlen saatleriydi ve üzerime düşen bir gölge vardı. Yerde oturduğum için kafamı kaldırıp bakışlarımı gölgenin sahibine çevirdim.

Omuzlarına gelen saçlarında bolca grileri, gaga bir burnu ve biraz kamburu olan yaşlı sayılabilecek bir kadın; tutma yerinde metalden yılanbaşı bulunan bastonuna dayanmış ve gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Kaşlarımı çatarak ben de aynı şekilde ona bakmaya başladım... Baktım, baktım ve baktım...

Kadının vazgeçmesini umuyordum ama o bakmaya devam ediyordu. Sessizlik ve dik dik bakışma inadımız uzadıkça gerilmeye başladım. En sonunda inadı bir kenara bırakıp sağıma soluma bakındım. Hay Lanet! Bu normal miydi?  Ben huzursuzca yerimde kıpırdanırken, kadın hâlâ gözlerini dikmiş ve hiç kırpmadan bana bakıyordu. Dakikalarca öylece kaldı. Sanki gözleri açık uyuyormuş, ya da dalıp gitmiş gibi...

En sonunda birden gözlerini kırpıştırıp sırıttı ve kendisinden iyice ürkmeme sebep oldu.

O sırada Darshup'un midemi bulandıran hevesli sesini duydum. "Ahhhh Ebe Saya hoş geldin. Sana nasıl yardımcı olalım?" 


1. Şaman kavramı, Hindistan'daki Pali dilinde ruhlardan esinlenen kişi anlamına gelen "samana" sözcüğünden türemiştir,

2. Tunguz kökenlidir. Yuçen dilinde "şan-man" büyücü demektir.

3. 4 cesit şaman vardir, Ak, kara, sifaci ve kartal.

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eamanizm

EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin