Tanışma

98.4K 4.3K 425
                                    

Her bölüm bu kadar çabuk gelmez :) Oy ve yorumlarınızı bekliyorum...iyi okumalar<3


Sabah telefonumun sesiyle bir gözümü açtım. Kendimi iğrenç hissediyordum, her tarafım ağrıyordu ve telefon hala susmamıştı. Sinirle saçımı gözlerimin önünden geriye atıp çantama ulaşmaya çalıştım yerde olduğunu gördüğümde almak için ileriye atıldım ama sesin geldiği şeyin telefon değilde teşkilatın çağrı cihazı olduğunu gördüğümde açmak ile açmamak arasında kaldım. Bezgince açmama gibi bir şansımın olmaması kanısına vardığımdan homurdanıp cevap tuşuna bastım.

Bulunduğum pozisyonun garipliğine rağmen-yatakta baş aşağıya çarşafa dolanmış saçlarım önde-cihazı kulağıma götürdüğüm ve durumun mantıksızlığı nedeniyle bir süre konuşmadım.

"Beril hemen İstanbul'a gelmek zorundasın" diyen ağabeyimi duyuna kadar sakindim. Ben tatildeydim ne işim vardı İstanbul da? daha 1 gün olmuştu buraya geleli kısacık 24 saat sadece 1440 dakika hızlı geçen 86400 saniye... normalde servisin hattı olduğu için resmi konuşmamız ve ast-üst ilişkisi ile diyaloğu sonlandırmamız lazımdı ama hem yunan adaları nedeniyle hem de oynayan sinirlerim yüzünden sesimi yükselttim.

"Neden bahsediyorsun! Daha tatilim başlamadı bile!"

"Bak bu gerçekten önemli gelmelisin...tatilin için üzgünüm ama yapacak bir şey yok" cümlesinden sonra bende ipler kopmuştu.

"YAPACAK BİR ŞEY YOK MU?ÜSTSÜZLER PLAJINA KAÇIP,BANA YIKTIĞIN TÜM O DOSYALAR BENİM 1 HAFTAMI ALDI.ŞİMDİ BANA GEL Mİ DİYORSUN!!!"

"Be-" konuşacakken sözünü kestim.

"Aaaaa... daha o konu vardı değil mi?Arabamı...Benim bebeğimi NASIL KAÇIRIRSIN SEN! Bunun acısını çok fena çıkartacağım eğer ona bir şey olmuşsa önce o değer verdiğin organını demirle dağlayıp sonrasında kökünden koparırım"  sonlara doğru tısladığım doğrudur.

Aslında amacım sadece isyan etmek ve sinirimi çıkarmaktı yoksa kaybedeceğim bir savaş olduğunu biliyordum. Görev varsa gitmek zorundaydın. Elim sabırsızca yere vururken karşı taraf sessizliğini koruyordu.Sinirle görüşümü kapatan şaçları geriye iterken yer çekimi bana her defasında engel oldu.Bezgince ofladım. Buarada ağabeyim hala cevap vermemişti.

Acaba çok mu ileri gitmiştim?

Bu garipti.

Yinede çok takmadım çünkü biz çok kavga edip çok seven kardeşlerdendik.

"Hoparlör açık ajan" ağabeyimin söylediği her kelime tane tane ve ciddi bir tonda benim kulaklarıma ulaştı. Bu seferki sessizlik bendeydi. Hani baş aşağı kaynar su dökülür tabiri varya onu yaşadım.Bedenim donakalmıştı.Beynim durmuştu ve gururum bana seppuku  yapmamı söylüyordu.

Cihazdan bildirim gelince otomatik hareketlerle kabul edip önüme koydum gözlerimi yansıyan ışığın kısa sürede oluşturduğu üç boyutlu AA odasındaki kişilere diktim.

Karşıma ağabeyim, babam, Emir, Emir'in babası Mehmet amca(teşkilatın bir diğer yöneticisi) ve tanımadığım ama tanımak isteyebileceğim kadar yakışıklı bir adam çıkınca hala yatakta baş aşağı durduğumu fark ettim.

"Kalkmayı düşünüyor musun ajan?" ağabeyimin sorusu beni harekete geçirdi. Hızlı bir şekilde aşağı attığım ayağım çarşafa dolanan diğer ayağıma takıldı ve ben yataktan aşağıya "ah " nidasıyla düştüm.

Emir ve Mehmet amca açıkça gülerken babam başını iki yana sallıyor ağabeyim yukarıya doğru bakarak bir şeyler mırıldanıyor-büyük ihtimalle Allah'tan sabır diliyor-ve tanımadığım yabancı tek kaşını kaldırmış sadece bakıyordu.İstemsiz gözüm ona kayınca kendimi sertçe uyardım.

TEHLİKELİ GÜZEL(tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin