0.8

13K 360 16
                                    

~ Öğlen ~

Nil ve Mete evde değillerdi, fakat Nil her zamanki gibi, paspasın altına bir anahtar bırakmıştı. Onu alıp eve girdim. Odamın olduğu tarafa ilerledim. Kapının önünde durdum bir kaç saniye, ardından açıp içeriye baktım. Hiç bir değişiklik yoktu, düzeni bozmamışlar bile. Valizi oraya koydum, içinden bir kaç parça rahat kıyafet çıkarttım ve üzerimi değiştirdim.

Altıma kısa bir şort, üzerime de bol bir tişört geçirdim ve mutfağa geçtim. Dolaptan bir kaç malzeme çıkarttım ve poğaça yapmaya başladım. Önce hamurunu yapacaktım. Unun kapağını açtığımda kapı çaldı. Kapıya doğru ilerledim ve kapıyı açtım. Bakışıyorduk, niye bakışıyorduk bilmiyorum fakat, neden buradaydı ki?

"Nil'in söylediği gibi, Hint dizilerindeki gibi bakışacak mıyız?" Başımı iki yana salladım ve geçmesi için kenara çekildim. O da içeri geçti.

"Yanlız, ayakkabıları çıkartıyoruz Eren bey. Malumunuz, eve hizmetçi gelmiyor." Eren hızlıca başını salladı ve ayakkabısını çıkartmaya başladı. Gülmemek için, kendimi tutuyordum. Ayakkabısını çıkarttı ve içeri geçti, valiziyle. Kapıyı kapatıp derin bir nefes aldım ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Bir kaç saniye sonra da arkamı döndüm ve ona baktım.

"Ben valizi alayım, sana da Metenin terliklerinden vereyim." Dolaptan bir terlik çıkarttım ve önüne bıraktım. Önce terliklere, sonra ona baktım. O da aynısını bana yaptı. Kaşlarımı kaldırdığımda, yüzünde tuhaf bir gülüş oldu. Ben hâlâ gülmemek için kendimi tutuyordum. Terlikleri ayağına giydi ve bana baktı. "Ben valizi bırakıp geleyim." Valizin ucundan tuttum ve benim odama sürükledim. Valizi bıraktım ve salona geçtim. Kaşlarım bir kaç saniyeliğine çatıldı. Eren, burada değildi. Mutfağa doğru ilerledim ve evet, Eren mutfaktaydı.

"Yemek mi yapacaktın?" Başımı 'evet' anlamında salladım ve tezgahın önüne geçip önce yumurtaları kırdım, ardından biraz un ve yağ ekledim. Her tarafım un olmuştu. Bunu yaparken de dilim damağım kurumuştu.

"Eren, biraz su verir misin?" Eren kalktı ve bir bardağa su koyup yanıma geldi. Tam kaba dökecek ti ki bir anda bağırdım. "Dur! Ona değil, bana." Bir anda gözlerime bakınca, nefes alamadım. Elini çenemin altına koydu ve bardağı dudaklarımın arasına uzatıp, biraz havaya kaldırdı. Suyu içtikten sonra bardağı çekti, kenara koydu ve bir peçete alıp bana döndü. Yaklaştı ve dudağımın kenarından akan suyu sildi.

"Teşekkür ederim." Peçeteyi çekti ve kenardaki çöpe attı. Ben tekrardan hamuru yoğurma ya başladım. O da oturmuştu. Elimdeki hamurlar geçsin diye, biraz un aldım ve elimi temizledim. Hamuru biraz kabarması için kenara koydum. Elimi yıkamak için arkamı döndüğümde, Erene çarptım. O anki düşmeme hissi ile, ellerimi göğüslerine koydum. Bir anda gözlerim açıldı. Ellerimi çektiğimde, daha demin ellerimin olduğu yere baktım. Siyah gömleğin üzerine, iki tane el. Biraz güldüğüm sırada, başımı kaldırıp ona baktım.

"Pardon ama, arkamda ne işin var? Hayır onu geçtim, senin işin yok muydu?" Bir adım attığı gibi, bende bir adım geri attım. Zaten tezgaha bir adımlık mesafe olduğu için, tezgaha yasladım. Ellerini kenarlara koydu ve biraz öne eğildi.

"Benim bugünlük ve biraz daha uzun bir süre işim, sizsiniz." Elimi tezgahtan çektim ve yüzüne yaklaştırdım. Yüzünü, iki elimin arasına aldım. Aslında amacım, yüzünü un yapmaktı. Ne kadar romantiksin Emel. O kadar iyisin ki, sağol.

"Peki, o zaman bize biraz yardım eder misin?" Başını olumlu anlamda salladı ve hafifçe gülümseyip geri çekildi. Dudaklarımı birbirine bastırarak ellerimi yıkamaya gittim. Ellerimi yıkadım ve dolaba ilerledim. Yumurta, kabartma tozu, vanilya, süt ve bir kaç şey daha çıkarttım. Ne yaptığıma bakıyordu. "Öncelikle Eren Gürbüz, orada öyle dikilip beni izlemek yerine, yanıma gelip yardım etmen gerekiyor."

Yanlış Zaman ♡ Where stories live. Discover now