0.4

18.1K 470 42
                                    

"Emel sen gitmedin mi?"

"Gitmedim, gidemedim. Ayrıca, daha demin söylediğin şey neydi?"

"Onu da, müstakbel eşin söylesin. Onu bunu boşver, ne zaman geliyorsun eve?"

"Yemeğe gidiyoruz. Yani, ben biraz açım, Eren de bizi, beni yemeğe götürüyor."

Lafları toparlayamıyordum resmen. Erene, göz ucuyla baktığımda, dudağının kenarının hafifçe kıvrıldığını fark ettim.

"Neyse, bir iki saate gelirim."

Telefonu kapattım ve kenara koydum. Beş dakika sonra, bir mekanda durduk. Çok pahalı bir yer değildi. Çokta ucuz bir yer değildi. Arabayı park etti. Kemerimi çıkartıp arabadan indim. O da arabadan indi ve kapıyı kilitleyip, elini öne uzattı. Yanına geçtim ve beraber yürümeye başladık. Kapıdan içeri girdiğimiz gibi, miğdem, ağzıma geldi. Çok ağır bir oda parfümü korkuyordu.

"Ooo! Aslanım benim! Kaç ay oldu, nerdesin sen ya?" Eren, adamla el sıkıştı ve sarılıp sırtlarına vurdular.

"Kusura bakma be abi. İş, güç," bana döndü, gülümseyip beni gösterdi. "Bir de, hanımın hamileliği. Uğramaya vakit olmadı." Adam bana dönüp elini uzattı, bende elimi uzattım ve sıktım. Gülümsemeye çalışıyordum, bir yandan da, kusmamak için zor duruyordum.

"Sizin masa yukarıda aslanım. Menüyü bizimkiler getirsinler size." Eren önden ilerledi, ben de arkasından ilerledim. Yukarı çıkıp, bizim olan masaya geldiğimizde, midemin bulantısının geçmediğini, aksine daha fazla arttığını hissediyordum. Masaya oturduk ve beklemeye başladık. Önümüze menüleri koydular ve gittiler. Menüye bakmak istesem de, bakamıyordum. Kapağını kapatıp, öne doğru ittim.

"Eren, sen ne yersen bana da söyleyebilir misin?" Eren, kafasını kaldırıp, bana bakmaya başladı.

"O ne demek Emel? Yemekler mi hoşuna gitmedi?" Kafamı 'hayır' anlamında salladım.

"Sadece, midem..." Konuştukça daha kötü oluyordum. Kendimi geriye yaslayıp, gözlerimi kapattım. Masada bir hareketlilik oldu. Bir kaç saniye sonra da, yanımda bir hareketlilik oluştu. Bir el omzumu tuttu ve başımı, omzuna yasladı.

"Hava almak, ister misin?" Evet anlamında kafamı salladım. Belimden tuttu ve beni sandalyeden kaldırdı. Gözlerimi açtığım an, gördüğüm tek şey lavabonun olduğu taraftı. Hızlıca Eren den ayrılıp, lavaboya koşar adımlarla girdim ve arkamdan kapıyı kilitleyip, lavaboya eğildim. "Emel!" Kapı açılmaya çalışıyordu ama, kilitli olduğu için açılmıyordu. "Emel, kapıyı aç! Yanında olayım!" Midem tamamen boşalmış gibi hissediyordum. Klozet kapağının üzerine oturdum ve biraz bekledim. Dışardan sesler gelmeye başladı.

"Ya abi, buranın bir anahtarı yok mu? Ses çıkmıyor içerden!" Eren, kafayı yemek üzereydi sanırım. Çık dışarı, üzerine kusarsın. Madem yanında olmak istiyor.

"Dur be aslanım. Bekle biraz, hamile demedin mi sen? Kötü oldu demek ki." Yavaşça kalktım ve kapının kilidini açtım. Kapıyı açtığım gibi herkes bana bakmaya başladı. Eren, beni inceliyordu.

"İyiyim, yeri göğü inlettin. Kusura bakmayın lütfen, her yerde aynısını yapıyor." Küçük, pembe bir yalandan, sorun çıkmaz diye ümit ediyorum.

Adam anlayışlı bir şekilde kafasını salladı ve tebessüm etti. "Kusurluk bir şey yok kızım. Geçin siz, ben hafif bir şeyler yaptırayım sana." Adam arkasını döndü, ben de lavabodan çıktım, Eren elini uzattı. Ben eline boş boş bakarken, yanıma gelip bir eliyle elimi tuttu, diğer elini belime koydu. Onunla beraber yürüyüp, terastaki boş bir masaya geçtik. Yan yana ikili koltuklardan bir tarafına ben, diğer tarafına da o oturdu. Bir kaç dakika sonra, Erenin eli belimden, karnıma gitti. Yavaşça okşayıp, rahatlatmaya çalışıyordu.

Yanlış Zaman ♡ Where stories live. Discover now