24. Bölüm - Kabulleniş

Start from the beginning
                                    

"Ben..." deyip duraksadığım an gözleri tekrar gözlerimi buldu. Kokusu kafamı karıştırmasın diye ağzımdan derin bir nefes alıp tekrar konuşmaya başladım. "Ben de kendimi yanlış ifade etmiş olabilirim."

"Amacım sana hesap sormak değildi. Sadece cevaplara ihtiyacım vardı. Ben birinin benim için böyle şeyler yapmasına... Yani demek istediğim, yanlışta olsa..." Harika gidiyorum gerçekten.

Cesaretlendirici olacağını umduğum derin bir nefes alıp tek solukta, "Ben Saya dışında umursanmaya, ya da dikkate alınmaya pek alışık değilim." deyiverdim. Sonra hızlıca ekledim. "Bu yaptıklarını doğru buluyorum anlamına gelmiyor tabi."

Gözlerinde bir an şaşkınlık gördüm sanki ve tam o sırada,"Sahibeni seviyorsun." dedi. Sahibeni derken yüzünü buruşturmuştu ve söylediklerim arasında sadece Saya'yı anlamış gibi davranması hoş değildi. Ayrıca tıpkı adım gibi beni satın alanın Saya olduğunu da biliyordu. Bilmediği bir şey var mıydı?

Söyleyeceklerime dikkat çekmek ister gibi boğazımı temizledim. "Aslında Saya benim sahibem değil."

Kafası karışmış gibi görünüyordu. Bakışları ise araştırır gibi gözlerim arasında gidip geliyordu.

Söylediklerimi, "Yani öyleydi ama artık değil." diye düzelttim.

Gözleri hiddetle parladı. "Seni başkasına mı sattı? Ne zaman?" dedi tıslayarak.

Neden sözümü bitirmeme izin vermiyordu? Sinirlenmeye başlamıştım...

"Hayır! Satmadı tabi ki. Bir cümlemi de bitirmeme izin verecek misin?" dedim ters ters.

Birkaç saniye düşünceli göründükten sonra kafasını sallayarak onayladı. Muhtemelen; yaptıklarının hesabını vermek zorunda olmamakla birlikte, özür dilemeyede alışık olmayan bir adam olarak azarlanmayada alışık değildi. 

"Beni satın aldı evet ama..." dedim ama yine sözümü kesti. Alaylı bir ses tonuyla sanki dalga geçer gibi, "O zaman sahibendir Eva. Ama bana iyi davranıyor falan demeyeceksin değil mi?" diye sordu.

Ben asabi bir yapıda değildim ama bu adam içimde varlığından habersiz olduğum bir düğmeye basar gibi kolayca beni sinirlendirebiliyordu. Çileden çıkmaz üzereydim..."Ama bir yargıç bulup bedelimi öderse de, sahibem değildir artık değil mi?" diye tısladım.

Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. "Neden böyle bir şey yapsın ki?"

Tek kaşımı kaldırarak, "Sevmek... Değer vermek?" dedim soru sorar gibi.

Uzun birkaç saniye boyunca gözlerime baktı. Hemen cevap vermedi, söylediklerimi sindirmeye çalışıyor gibiydi. Bense o gözlerde bir duygu kırıntısı aramak için çırpınıyordum ancak tek bir renk bile vermiyordu. "Sevmek bencilliktir Eva. Ondan çok kendini düşündüğün için yanında dursun istersin. Onsuz olamayacağını bildiğin için, onsuz nefes alamadığın için. Sana mecbur olsun istersin, senden uzaklaşamasın." deyip umursamazca omuz silkti ve "Tıpkı bir köle gibi.'' dedi.

Kaşlarım düşünceli bir şekilde çatıldı. Niye böyle söylüyordu? Ne demek istiyordu? Hem bence sevmek anlattığı gibi bir şey değildi. Bencilliğin tam tersiydi...

Gözlerinin içine baktım. "Ya da belki onu kendinden çok düşünmektir, sırf o mutlu olsun diye gitmesine izin vermektir. Kendinden önce onu koymaktır öne. Gerekirse sensiz mutluluğu bulmasını kabullenmektir." dedim.

Birkaç saniyeliğine gözlerini kaçırdı, sonra tekrar gözlerimin içine baktı ama bir cevap vermedi.

Öylece duruyorduk ve hâlâ üstümdeydi. Sanki yeni farkına varmış gibi bu durumdan rahatsız oldum ve kıpırdandım.

"Artık kalkar mısın Lance?"

Dudakları seğirdi ve neşeli bir sesle, "Bana Lance dedin." dedi. Kahretsin yine mi? Mümkün değildi... Adının Lance olduğundan emindim.

Kafam karışmış gibi ona baktım. Kafasını hafifçe yana eğdi ve "Yani son zamanlarda denk geldiğim performanslarına bakarak, adımı hatırlaman iyi bir şey olsa gerek, değil mi?" diye sordu.

Gözlerimi kıstım. "Bir sapık gibi beni takip ediyordun değil mi?" Amacım onu aşağılamaktı. Buradaki anahtar kelime: Sapıktı.

Ancak arsızca sırıtarak, "Elbette" diye cevap verdi. 

Bu iş böyle olmayacaktı. Üstümden kalkmaya da pek hevesli değil gibi görünüyordu.

"Lance, artık üstümden kalkar mısın?... Lütfen."

Kalkıp oturdu ve elimi tutup benimde oturmama yardımcı oldu ancak elimi bırakmadı.

Benimkinı sıkıca tutan eline baktım. Başparmağıyla bileğimdeki pütürlü yanık izini okşuyordu. Dikkatim dağılıyordu... Sorularımı sormam gerekiyordu.

"Artık bana anlatacak mısın?"

Yüzünü buruşturdu ama yine de, "Ne bilmek istiyorsun?" diye sordu.

Omuz silktim. "Sen başla anlatmaya."

Derin bir iç geçirdi. Gözleriyle bileğimi işaret etti. "Bileğindeki damga..." sanki kelimelerini dikkatle seçmek için zaman kazanıyor gibi duraksadı. "Damgan bir çemberdi. Bu da bana, bunu kimin yaptığını gösteriyordu."

Kafam karışmıştı. "Nasıl yani?"

Tek kaşını bunu bilmiyor olmama haret eder gibi kaldırdı. "Hepsinin damgası farklıdır Eva, Darshup'un ki çemberdir." dedikten sonraysa dalgın dalgın boşluğa bakarak bir süre sessiz kaldı.

Sonra omuzlarını silkip, "Senin sorularıma cevap vermeyeceğini biliyordum. Ben de onları Darshup'a sormaya karar verdim ve cevaplarından hoşlanmadım diyelim." dedi

Nefesimi tuttum Darshup'un anlatmış olabileceği şeyler beni utandırmıştı, tedirgindim. "Peki, Kıvırcık ne söyledi?" diye sordum. Neden utanıyordum bilmiyorum, üstelik utanması gereken ben bile değildim ama utanmıştım işte. Bu yüzden bakışlarından kaçınmak için sağa sola bakmaya başladım.

Lance çenemin altından nazikçe tutarak ona bakmamı sağladı ve gözlerimin içine bakarak, "Kıvırcık mı?" diye sordu.

Burnumu buruşturdum. "Yani, Darshup demek istedim. O ne söyledi?"

Keskin bir ses tonuyla, "Her şeyi." dedi gözlerini kaçırmadan ama ben kaçırdım, çünkü huzursuz olmuştum. Ancak olanların ne kadarını öğrendiğini de bilmem gerekiyordu.

Ona bakmadan, "Her şeyi dediğim kısmı biraz açman gerekecek, Lance." dedim.

Bir müddet sessiz kaldı sonra derin bir nefes alıp, "Amacım oraya gidip onu ve adamlarını öldürmek değildi Eva." dedi. 

Yine sessizleşmesi dikkatimi ona yöneltti. Bakışlarım yüzüne döndüğünde onun da bana baktığını gördüm.

Yüz ifadesi az da olsa yumuşamıştı sanki. "Sonuçta onlar seni bulmasaydı, ölebilirmişsin." 

 "O zaman karşıma hiç çıkmazdın, seni bulamadan kaybederdim." dedi.

Bu son söylediği ona karşı kalan son kırgınlığımı da alıp götürdü... İçten bir gülümsemeyle ona bakıp anladığımı göstermek için kafamı salladım. O ise bana arsız bir şekilde göz kırptı. 

Hay lanet kelebekler...

Ancak hemen sonra tekrar kaşları çatıldı, ifadesi ciddileşti, ve gözleri öfkeyle parladı. "Ama anlattıkları..."


Lütfen aklınıza takılan bir şey olduğunda yorumlarda benimle paylaşın, cevap vermekten mutluluk duyarım.

Olumsuz her eleştirinizle kendimi ve kitabımı geliştirmemi sağlarken, her olumlu düşüncenizle günümü aydınlatırsınız.

Kendinize çok iyi bakın, pazartresi günü görüşmek üzere...

EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)Where stories live. Discover now