Önce öne doğru büzülmüş minik dudaklarını bir kaç kez şapırdattı. Dizleri arasına koyduğu eliyle kulaklarını kaşındıran bir kaç saç tutamını hızlıca geriye doğru iteledi. Taehyung ise Jungkook'un uyanmaya başladığını hissettiğinde oturduğu yerde dikleşti. Jungkook'un kırpıştırarak araladığı gözleri ve uzun kirpiklerini hayranca seyretti.

Jungkook'un bir ceylanı anımsatan büyük ve güzel gözleri Taehyung'un kahverengi irislerini buldu. Bir kaç saniye kahverengi iki iris arasında gözleri mekik dokuduktan sonra yerinden doğrulmaya çalıştı. Bu sırada da uykudan yeni uyandığı için boğuk çıkan sesiyle "Seni beklerken içim geçmiş." Dedi.

Aslında Jungkook gündüzleri uyuyamazdı. Güzel bir uyku için geceyi beklerdi her zaman. Taehyung'un yatağına uzanırken sadece biraz dinlenmeyi hedeflemişti. Fakat deltanın yatağa sinen kokusu anında onu mayıştırmış ve derin bir uykunun kollarına buyur etmişti.

Jungkook ayağını yatakta sarkıtarak oturur pozisyona geldi. Taehyung ise bir an bile gözlerini Jungkook'tan ayırmıyordu. Omeganın her hareketini ezberlemeye çalışır gibi bir hali vardı. Gözleri bir Jungkook'un birbirine sürekli bastırıp şapırtılar çıkaran dudaklarında, bir yumruk haline getirip gözlerini ovuşturduğu elinde, bir de küçük bir çocuk gibi salladığı ayaklarındaydı.

"Sorun değil. Seni uyurken izlemek güzeldi."

Taehyung'un yumuşak ama bir o kadar derin sesiyle kurduğu cümle Jungkook'un gözlerinin tekrardan Taehyung'u bulmasını sağladı. Yanakları ise sanki vücudundaki bütün kan oraya toplanmış gibi kızarmaya başladı. Odada ikisi dışında kimse yoktu. Bu da ister istemez garip bir atmosferin oluşmasına neden oluyordu.

Taehyung yerinden kalktı ve yatakta Jungkook'un yanında oturdu. Jungkook'un kendi ellerine göre küçük olan ellerinden birini alarak sol yanağına yerleştirdi. Boşta kalan eliyse Jungkook'un yara izi bulunan yanağını buldu ve teninin altındaki yumuşak deriyi baş parmağıyla okşamaya başladı.

Jungkook, teninde hissettiği Taehyung'un dokunuşuyla gözlerini huzurla kapattı. Taehyung'un parmakları bir süre olduğu yerde oyalandıktan sonra Jungkook'un yumuşak saçlarını buldu. İç çeker gibi bir nefes aldıktan sonra "Sakın saçlarını kısaltma" Dedi. "Uzun halini çok seviyorum."

"Tamam." Dedi Jungkook Taehyung'un söylediklerine karşı başını yukarı aşağı sallayarak. "Zaten uzun süredir hiç kestirmedim ki?"

"Bir ara kestirmiştin. Bir kere bile onlara dokunamadan yitip gittikleri için üzülmüştüm."

Taehyung'un kuruduğu cümlelerin ardından Jungkook gözlerini hızlıca araladı. "En son geçen sene kısaltmıştım." Dedi şaşkınlıkla. "Nasıl hatırlıyorsun? Yani... O zamanlar biz hiç birbirimizi görmezdik ki."

Taehyung, dudaklarının kenarları kırışacak şekilde gülümsedi. Jungkook'un uzun saç tutmalarından birini nazikçe kulağının arkasına doğru itti. "Sen beni görmezdin. Daha doğrusu beni görmeni istemezdim. Ama benim gözlerim her zaman senin üzerindeydi." Jungkook'un halen yanağına yaslı avuç içine dudaklarını bastırdı.

Jungkook, Taehyung'un söylediklerini idrak etmeye çalıştı. Taehyung nerdeyse bir yıl öncesinden bahsediyordu. Ruh eşi saçmalığının gündemde olduğu zamanlardan çok daha öncesinden. Taehyung'a kendisine o zamanlarda gelmediği için anlık biraz sitem etse de, sonrasında bunun ne kadar büyük bir bencillik olduğunu fark etti. Bunun hakkında Taehyung'a bir şey söyleyecek olsa, ne kadar çok kırılacağını hayal etti. Bu yüzden sitem içermeyen bir ses tonuyla "Neden o zamanlar kendini benden sakladın?" Diye sordu.

Elbette Taehyung'u kendince haklı sebepleri vardı. Fakat bu konuyu açıp, şu anda içinde oldukları güzel ânın büyüsünü bozmak istemedi. "Sonra." Dedi kendisine kocaman gözleriyle bakan Jungkook'a hitaben. "Sonra anlatırım."

I Want Only You | Taekook Where stories live. Discover now